March 28, 2007

Magazin Mahkemesi...


Pazartesi akşamı oturmuş sakin sakin CSI NY izliyorduk. Reklam aralarında ise zap yapıyorduk.
yeni kanalımız Fox ta Deniz Akkaya'yı garip ve sexi bir avukat kıyafeti ile görünce durakladık ve izlemeye başladık. Hemen akabinde yanında da Şenay akayı gördük ve anlamaya çalıştık. Karşı tarafta ise 2 adet basın mensubu oturuyordu. Tartıştıkları konuyu pek anlayamadık sanırım Tamer Karadağlı Erol Köse falan birşeyler mi olmuş Tamer Karadağlı küfür mü etmiş neyse...
ama mahkeme salonu şeklinde düzenlenmiş bir set zavallı bir hakim, İki tane cadı ve susmak bilmeyen çirkef iki gazeteci ki papyon takıyorlardı sanırım, amaçsız bir şekilde tartışıyorlardı. Bununada bitmedi, tanık çağırmaya başladılar ve tikli bir adam tanık kürsüsüne çıkıp "evet ben ordaydım Tamer çok sinirliydi ama ahlaka aykırı bir davranışta bulunmadı patladı sinirlendi yuvarlandı" gibi garip cümleler kurmaya başladı. Bu arada avukatlarımız ise elerini göğüslerinde bağlayıp ukala ukala sorular soruyorlardı. Gazeteciler ise itirazım var hakim bey diyorlardı... "Red edildi"

Gördüklerimize inanamadık ve Ece ile birbirimize bakıp CSI NY a geri döndük ama eminim bu haftasonu Okan Bayülgen'in Makinasında uzunca bir yer alacaklar... Pazartesi akşamları Fox'ta merak eden varsa izlesin...

March 26, 2007

Fire Dance "Rituel"



Holiday On Ice'ı izleyemeyenler için benim en etkilendiğim bölümünün videosunu youtube'a upload ettim. Yavaş internetim yüzünden çok meşakatli bir çalışma idi ama başardım. Youtubedaki diğer HOI videolarına baktıgımda amatör olanlar arasında en iyisi en uzunu ve en güzeli.
Fire Dance "Rituel" bölümü gazetelere "Buzu Yaktılar" gibi aptal bir başlıkla çıkmıştır bunuda belirtmeden geçemeyeceğim. Bu Fire Dance ın ufak bir bölümü, kapanışı. Showu her izlediğimde bu bölümden etkilenmişimdir...

March 25, 2007

Mouse Party

http://learn.genetics.utah.edu/units/addiction/drugs/mouse.cfm

Bu linki bir tıklayın ve alkol ve uyusturucunun beynimize neler yaptıgını görün...ama çok değişik bir anlatım şekliyle göreceksiniz...
Biraz genetikten anlamak gerekiyor tabi, ki bende hiç yok..
Bana en eğlencelisi LSD gibi geldi, bide siz bakın:)

Pazar Filmleri

Günün ilk filmi EMR
İzlemeyedebilirsiniz ben çok sinirlendim. Hiç bir şey anlamıyorsunuz. Filmde sürekli kriz geçirip uyuyakalan rüyalarında saldırıya uğrayan ve kendini başka şehirlerde bulan. Uyandıgında 1 haftadır ortadan kaybolmuş ve yara izleri gerçek olarak uyanan bir adamımız var.
Sürekli adamın evinde geri uyanıyoruz ve son dakikaya kadar hiç bir şey anlamıyoruz. Ben merak ta etmedim sürekli dvd nin time tusuna basarak kaç dakika kaldıgını kontrol ettim ne zaman bitecek diye...





İkinci filmimiz Harem Suare.
1999 yapımı bu filmi izleme fırsatım olmamıştı.
Çok beğendim. Çok yavaş giden bir film olsada oldukça başarılı. Pelin Batu ve Başak Köklükaya'nında ufak rollerinin oldugu filmde Haremin İçinde neler olup bittiğini açıkça görmemiz mümkün. Film anlatıcının ağzından bir masalmış gibi ilerliyor ama aslında bazı belgelere dayalı gerçekleri anlatıyor. İzlemediyseniz hala, güzel bir seçenek....




Marie Gillain ... Safiye
Alex Descas ... Nadir
Lucia Bosé ... Old Safiye

Valeria Golino ... Anita

Malick Bowens ... Midhat
Christophe Aquillon ... Sumbul
Serra Yilmaz ... Gulfidan

Haluk Bilginer ... Abdulhamit
Pelin Batu ... Cerkez Cariye

Yeni Mekanlar

Bu cumartesi gecemizi nispeten yeni açılmış 2 değişik mekanda değerlendirdik... İçmedik gözlemledik. İçmeyince herşey çirkin görünebiliyor...

İlk mekanımız "Club 3" Arkadışımızın PR'ını üstlendiği ve haftasonları Digital Playground'un başarılı setlerini sergileyecekleri mekan muhtemelen tutacak bir yer. Artık dışarı çıkarken klube gidebiliyorum diyebilirsiniz en azından:)
Yüksek tavanlı tarihi bir mekan, mekanın ortasında kocaman bir boks ringi var ve belirli saatlerde birden gogo boylar çıkıveriyor ve iç çamaşırlarıyla "boks" yapıyorlar. Her zaman aynı show olucaksa tabiki bu kadar ilgi çekmeyecektir ama bir kaç seferlik izlemesi eğlenceli olabiliyor.
İki katlı mekanın 1 katı gay 1 katı straight olarak düşünülmüş ama gay olarak hesaplanan alt katta gay straight demden oldukça eğlenceli vakit geçirebiliyorsunuz üst kattaki balkon gibi bölmeden bir kaç homofobik aşağıya imrenerek bakıyorlar. Bu arada kendinizi hiç rahatsız hissetmiyorsunuz... tabi uyaralım gerçekten homofobikseniz öpüşen erkekler 40 lık lezbiyenler veya makyajlı, gerdanlık takmış veya topuklu ayakkabı giymiş birkaç erkek te görmeniz mümkün. Bunlara da hazırlıklı olun...Zaman zaman bende şaşırarak bazen de sevimsiz bir şekilde bakarak hislerimi dışa vursam da bir müddet sonra alışıyorsunuz:)

İkinci mekanımız ise "Dirty". Bilgi Üniversitesinin kantinini anımsatıyor. Uzun zamandır AAA görmeye alışık oldugumuz simalar nerde acaba diye düşünüyoduk. Meğer Dirtydelermiş. İzbe bir giriş ve bekleyen bir kalabalık var. Portekizdeki rock barları andırıyor ama değil. Vestiyerden bahsetmiyorum bile. Yeteri kadar içkiliyseniz eğlenceli olabilir ama bizim gibi ayık giderseniz bir sigara ve bir biadan sonra bayılıp çıkabilirsiniz.

herkese iyi eğlenceler....

Lezbiyen-Gay-Biseksüel-Transseksüel-Travesti Kulübü

Türkiye’nin ilk üniversite gay kulübünü kurdular
Türkiye’de ilk kez YÖK’e bağlı bir üniversitede legal olarak eşcinsel öğrenci kulübü kuruldu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Gökkuşağı LGBT’nin (Lezbiyen-Gay-Biseksüel-Transseksüel-Travesti Kulübü) kurucularından Aykan Safoğlu ve Serkan Zihli hem kulüplerini hem de var olan homofobiyi anlattılar

Mitolojiden gelip 2000’li yıllara dayanan bir gerçek var. Belki de bugüne kadar buzdağının su üstündeki kısmı kadar görülebildiler. Ancak onlar vardı ve her yerdeydiler; eşcinseller... Özellikle sanatta ve modada alkışlara boğulan farklı cinsel kimlikler artık akademiler aracılığıyla konferans salonlarını da doldurmaya hazırlanıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Gökkuşağı LGBT’nin kurucuları arasında yer alan Aykan Safoğlu ve Serkan Zihli ile konuştuk.

  • Nasıl oluştu kulüp kurma fikri ve ne kadar zamandır çalışıyorsunuz?

    Akyan Safoğlu: Okula ilk girdiğim zaman böyle bir fikir aklımda yoktu. Üniversite bünyesinde resmi olarak kurulan kulüplerle karşılaşmadım ama yine de birtakım hareketlerden haberdar oldum. Bunlardan biri Legato (Üniversitelerarası Gay ve Lezbiyen Topluluğu)’ydu. Bilgi’de ‘Gepgenç’ isimli bir festival düzenlenmişti. Fikir alışverişinde bulunulup çeşitli sunuşların yapıldığı bir etkinlikti. Orada bir sunum yaptık 2-3 aktivist arkadaş. Sunumdan sonra Bilgi Üniversitesi’nde acaba biz de bir şey yapamaz mıyız diye düşündük. 2.5 ay önce toplantılara başladık. Tüzüğümüzü hazırlayıp rektörlüğün onayına sunduk. Tabii, ağır işleyen bürokrasiden dolayı kulübün aktif hale gelmesinde gecikme yaşandı.

    Serkan Zihli: 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde eğitimime devam ederken Legato’yu keşfetmiştim. Legato daha önce Boğaziçi Üniversitesi’nde toplanmış sonra da dağılmıştı ve yasal bir durumları yoktu. 2001 yılında tekrar hareketlenmeye başlayıp Türkiye’nin diğer illerindeki insanlara da duyurular geçip örgütlemeye çalıştık ve canlı 2 sene geçirdik. Legato daha sonra, ilk zamanlarındaki aktifliğini kaybetti ve sadece bir yazışma ailesi olarak kaldı. Üniversitelerde de sonrasında ciddi bir girişim olmadı.

  • Legato ilk kulüp olarak biliniyor ama siz de Türkiye’nin ilk üniversiteli eşcinsel kulübü olarak lanse oldunuz. Bu nasıl oluyor?

    A. S.: Legato’da öğrenciler toplanıyordu ama bunlar rektörlükten gizli yapılan toplantılardı. Legato’nun eksiği, grup dağılınca geriye kalacak birikimlerin, bir yapının olmamasıydı. Eğer senden sonrakilere o deneyimleri aktaramıyorsan takip edenler dağılabiliyor. Bir kulüp olursak devamlılığını sağlayabiliriz diye düşündük. Seneye dönem başında kulübün aktif olduğuna dair rektörlüğe bir yazı vereceğiz ve aktivasyon devam edecek.

    S.Z.: Legato’da toplantılar okullarda değil, hep başka mekanlarda yapılıyordu. Yıldız’da okuyorken, hocalarımızdan bazıları durumdan haberdardı ve bir fakülte içinde ismi konmadan ama içeriği bilinen bir toplantı yaptık, sonra rektörlüğün uyarısıyla toplantılara son verildi. Legalleşmeye en yakınlaştığımız an da budur.

    OKUL DIŞINDA DA AKTİFİZ

  • Kulüple birlikte neyi hedefliyorsunuz?

    A.S.: Kurucu üyelerimiz arasında heteroseksüeller de var. Cinsel yönelim hakkında bilinçlenmeyi hedefliyoruz öncelikli olarak. Homofobi nedir bunu tanımlamak, üniversitenin içinde homofobik vakalar yaşanıyorsa bunlara müdahale edebilecek ve bürokrasiye de dahil olabilecek bir yapıya ulaşmak gibi amaçlarımız var. Eşcinseller kendilerini yalnız hissetmemeli çünkü biz varız. Bir zaman önce biz de aynısını düşünüyorduk; kimsenin biz gibi olmadığı söyleniyordu bizlere. Her kim olursa olsun kendini kötü hisseder ve biz bu algıyı kırmak istiyoruz ilk önce. Bizim gibiler var; yalnız değilsiniz. Bu bir eşcinsel propagandası değil; sadece biz de sesimizi duyuruyoruz, biz de varız ve buradayız diyoruz. Heteroseksüel dünya kendini çok ciddi biçimde dayatıyor zaten.

    S. H.: Genel olarak çalışma alanımız üniversite. Sadece eşcinseller olsun kulüpte başkası olmasın diye bir derdimiz yok. Studio Live’da kulübün de logosunu katarak ‘Art and Gender’ adında bir etkinlik düzenledik. Çağdaş sanatçılar video performans sergilediler. Görsel sunular ve daha sonra da parti yaptık. Gösteri sanatları eğitimi aldığım için işin bu tarafına destek olmaya çalışıyorum. İnsanların dikkatini çekmek için afiş çalışmaları var şu an ve ardından film gösterimleri yapmayı planlıyoruz. Konuşma ve konferanslar da olacak. Tanışma toplantımız, 17 Nisan Salı günü Kuştepe Kampusu kantininde.

  • Birçok kişiyi kapsayacak etkinliklerken bunlar, neden sadece Bilgi Üniversitesi öğrencileri üye olabilecek, prosedür gereği mi?

    A. S.: Bürokratik süreçleri takip ederek üniversite içinde kurduğumuz bir kulüp, aslında zaten o okul için faaliyet göstermeli. Öncelikle okul içinde ama yine kendi isteğimiz ve emeğimizle çıkardığımız işleri, Serkan’ın da az önce söylediği gibi okulun içinde olmayan bir mekanda da sunabiliyoruz. İlk önce, kendi içinde olduğumuz yapıyı dönüştürmek adına hareket ediyoruz.

  • Ülke şartlarını düşündüğümüzde ‘out olmak’ (açılmak) bireylerin özellikle iş hayatları için tehlike arz etmeyecek mi?

    A. S.: Ben erkek bir eşcinselim. Adı benimle birlikte anıldığında bundan rahatsızlık duyacak, “acaba o da mı öyle” düşüncesine sahip olacak ve sırf bu yüzden benimle iletişime geçmeyecek olan bireyler varsa görüşmeyebiliriz tabii. İlla ki eşcinsel olanların da bizle temasa geçmesini beklemiyoruz. Eşcinselliğini açıklamak zorunda da değil, böyle bir şart da yok. Açılmak ya da açılmamak, bu herkesin kendi başına karar verebileceği bir şey. Çok rahat olunan meslekler olabilir ama şu rahat, bu değil diye kesin sınırlar çizmek de mantıksız. Sert mesleklerde olup da açılabilmiş insanlar tanıyoruz.

    S.H.: Bazı alanlar var ki, örneğin sanat ya da tasarım gibi, insanlar bu mesleklerle uğraştıklarında çok rahat davranabiliyorlar. 8-9 yıl medyada da çalıştım ve hiçbir zaman saklamak zorunda kalmadım ya da bana hiç kimse kalkıp da “a eşcinsel misin?” demedi. Ama tabii ki bir avukatın durumu çok daha zor olabilir. 9 senedir out’um ama 9 yıl öncesiyle bugün arasında dağlar kadar fark var. Artık internet var ve bir uçtan diğer uca insanlar birbirini bulabiliyorlar. Var olan bir şeyin örtüsü yavaş yavaş kalkmaya başladı.

  • Olumsuz tepki alıyor musunuz?

    S. H.: Daha çok başındayız işin. Afişleri yeni hazırlayıp asıyoruz ve bu yüzden 1-2 hafta sonra yanıt verebiliriz bu soruya. Hocalardan da olumlu tepkiler alıyoruz ama genel tepki adına bir şey söyleyemeyiz henüz. Şunu söyleyebilirim mesela; özgürlükler alanında her zaman iki ileri bir geri durum var Türkiye’de.

    A. S.: Şu ana kadar hiç kötü tepkiyle karşılaşmadım bundan sonrası için de konuşmak biraz kehanet olur. Okulda da kemikleşilecek diye bir şey yok, bu yönetimlerle de ilgili, tam tersi de olabilirdi. Yakın zamanda, okulun psikoloji biriminin homofobisini test etmek adına bir broşür projemiz olacak.

    TAYLAN EFE ÇEKİ

  • Okulumuzda böyle şeyler oluyor... Güzel tabi ki
    Tebrikler

    Search This Blog