December 30, 2010

Deniz Otobusu ve Kanal 24

Deniz Otobusu ve Kanal 24

Deniz otobusunun 6.50 TL olmasiyla birlikte bircogumuzun hayatinda bir luks haline donustu ulasim araci olarak. Ben mesela, haftada bir gun kendimi simartmak icin deniz otobusune biniyorum artik, spa gibi bisey yani. Acikcasi deniz otobusune bindigim gunlerde de paramin tam karsiligi olan konforu almayi umuyorum. Nedir mi bunlar?

Tum cep telefonlarinin kapanmasi ya da en azindan kapanmis gibi yapilip sessize alinmasi,

Kutuphane gibi bir sessizlik, sabah 8.00’de kimsenin sirket dedokodularini, dun aksam sevgilisiyle kavgasini ya da izledigi dizinin ozetini dinlemek istemiyorum

Deniz otobusunde hic bir tanidikla karsilasmak istemiyorum, karsilasirsamda kibarca selam verip en arkalarda uyuyabilecegim bir koseye cekilmek istiyorum

Klimalarin kisin 45 dereceye yazin ise 3 dereceye ayarlanmasini istemiyorum, oda sicakligi sabit tutulmali

Sanki 14 gunluk bir karayip adalari crouiseuna cikiyormusum gibi 10 dakika suren anonslari istemiyorum, alti ustu 20 dakika yol gidicez, hem turkce hem ingilizce, yok guverteye cikmayin yok camdan bakmayin yok bagajlarinizi gorevlilerin gosterdigi yerlere birakmaya onem gosterin??? Ne gorevlisi, ne bagaji, ne guvertesi????

Stajyer ogrencilerin test suruslerine denk gelmek istemiyorum, 20 dakikada kabatasa gidip 10 dakikada yanasmaya calismak beni cildirtiyo

Kanal 24’un yasaklanmasini istiyorum…

Evet en cok bunu istiyorum, kanal 24’te her sabah Doktorum isimli(sanirim) bir program var ve sabahin o saati icin oldukca igrenc konular secip o saatte olduguna inanamadigim bir program yapiyorlar

Sabah tam uykuya dalmayi hayal ederken sole bi sesle irkiliyorum: Eveeet bugun yayinimiza Prof Dr Hasan Bey konuk olacak ve makatta cikan kalin bagirsak problemleri ve makat sarkmasi uzerine cok keyifli bir sohpet yapacagiz…Hasan Bey sanirim bu problem en cok kakamizi yaparken yogun kanama ve makat kasinmasi belirtileri ile ortaya cikiyor dogru muyum????

Neeeeeeeee, sabah saatin 8.00’i ne diyosunuz?? Bir de canli yayina telefonla katiliyorlar “ Evet ismini vemek istemeyen bir seyircimiz var buyrun, ….Merhaba hasan Bey, benim kocamin makati ….: diye giden bi muhabbet

Lutfen, sabahlari sakin sakin uyumamiza izin verin

Aksamlari da ayri dert tabi, is cikisi offf deniz otobusunde uyuruz diyorum bi bakiyorum Tayyip Erdogan tukurukleri ekranlari asip bize ulasarak halka boguruyor yurdun bir koyunden….

Tek Yon 6.50 Tl vererek bu muameleyi haketmiyoruz, Eyy toplu tasima araclarinin en pahalisi, lutfen bize spa konforunu sagla…

December 26, 2010

Sene Sonu Günlük Yapılacaklar Listem


Yeni yıldan önceki son haftasonu, hem de ay sonu...Yani evde oturmak ve iyice dinlenmek için en ideal haftası yılın. Biraz mecburiyetten biraz ihtiyaçtan. Ama ben de tam öyle yaptım işte. Cumartesi sahilde 45 dakikalık bir yürüyüş yaptım, Pazar günü ise sadece DVD almaya gitmek için evden çıktım.

Her sene sonunda olduğu gibi ufak tefek yeni yıl planları yaptım...Daha az sıgara iç, spora git, kendine daha kaliteli zaman ayır falan. Ama böyle genel şeyler yazınca ve yapınca uygulaması kolay olmuyor. Ben de küçük listelerle başladım. Günlük planlar yap...Duş al, her 2 sıgaradan bir tanesini iç. Film izle, Tweeter da boş boş refresh yapma, her tweetini mod konseyine yollama, haftada en az bir kere bloguna bir şeyler yaz...

Ben de ilk başta biraz zorlama da olsa uygulamaya başladım. Duş aldımJ DVD aldım ve hepsini izledim, Film izlerken laptopı kapatıp sosyal mecralardan uzaklastım, şimdide en azından iki satırda olsa başlangıç olsun diye bloguma bişeyler yazıyorum...

Haftasonu 4 tane film izledim. Sırasıyla;

New York’ta Beş Minare: Bu film için büyük savaş vermiştim. Görüntüler güzel, hemen eleştirmeyin, yavaş yavaş olacak, Türkler de güzel filmler çekecek demiştim. Öncelikle hepinizden özür dileyerek başlamak isterim. Ama izlediğim en başarısız filmlerden biriydi...Haluk Bilginer bile filmi kurtaramamış malesef. Mahsun ve Mustafa..aman allahım diyorum. Ama haala ümidim var. Şimdi de dizilere sardım. Muhteşem Yüzyıl, Hani şu Süleyman ve Hürrem Sultanı anlatan dizi...bence çok iyi olacakJ

The Town / Hırsızlar Şehri: Rebecca Hall’u çok severim ağlak suratına rağmen, Ben Affleck’ide pek sevmem. Ama film bu hafta sonu izlediğim en iyi filmdi..Hazır yeni vizyona girmişken ve ortalıkta vizyona giren pek iyi film yokken tavsiye edilir.

Rabbit Hole / Tavşan Deliği: Küçükken Dangerous Mind filmiyle birlikte Michelle Pfeiffer’a aşık olmuştum, konusuna bakmadan onun oynadığı her filmi izlerdim..Hala da izlerim. Nichole Kidman’da benim için yeni Michelle Pfeiffer oldu, oynadıgı filmler %90 harika. Hem de Nichole Kidman yazmak Michelle Pfeiffer yazmaktan çok daha kolay.

The Last Exorcism/Son Ayin: IMDB’de 5.7 oldugunu bile bile izledim. Tam bir deli saçması, Bu Şeytan serisinde her zaman bir iki sahnede geriliyorum ama bu en en başarısız olandı. Kaçının...

Eveet yatmadan önce işe değil ama kendime dair to do listeme bir göz atıp çılgın bir pazartesiye doğru yatıyorum

Yatmadan önce biraz kitap oku.

Pazartesi gecesi kusacak kadar sarhoş olma, şirket yemeğinden alnının akıyla çık, unutma ki Salı’da iş günü ve iş sonrası önemli bir dersin var.

J

November 01, 2010

Meet Levent Dokuzer

Kendimi anlatmama hic gerek yok sanirim...Ben bir ENTP'yim

Iste bendeniz...kisilik test sonuclarima gore...meet levent dokuzer

As an ENTP, your primary mode of living is focused externally, where you take things in primarily via your intuition. Your secondary mode is internal, where you deal with things rationally and logically.

With Extraverted Intuition dominating their personality, the ENTP's primary interest in life is understanding the world that they live in. They are constantly absorbing ideas and images about the situations they are presented in their lives. Using their intuition to process this information, they are usually extremely quick and accurate in their ability to size up a situation. With the exception of their ENFP cousin, the ENTP has a deeper understanding of their environment than any of the other types.

This ability to intuitively understand people and situations puts the ENTP at a distinct advantage in their lives. They generally understand things quickly and with great depth. Accordingly, they are quite flexible and adapt well to a wide range of tasks. They are good at most anything that interests them. As they grow and further develop their intuitive abilities and insights, they become very aware of possibilities, and this makes them quite resourceful when solving problems.

ENTPs are idea people. Their perceptive abilities cause them to see possibilities everywhere. They get excited and enthusiastic about their ideas, and are able to spread their enthusiasm to others. In this way, they get the support that they need to fulfill their visions.

ENTPs are less interested in developing plans of actions or making decisions than they are in generating possibilities and ideas. Following through on the implementation of an idea is usually a chore to the ENTP. For some ENTPs, this results in the habit of never finishing what they start. The ENTP who has not developed their Thinking process will have problems with jumping enthusiastically from idea to idea, without following through on their plans. The ENTP needs to take care to think through their ideas fully in order to take advantage of them.

The ENTP's auxiliary process of Introverted Thinking drives their decision making process. Although the ENTP is more interested in absorbing information than in making decisions, they are quite rational and logical in reaching conclusions. When they apply Thinking to their Intuitive perceptions, the outcome can be very powerful indeed. A well-developed ENTP is extremely visionary, inventive, and enterprising.

ENTPs are fluent conversationalists, mentally quick, and enjoy verbal sparring with others. They love to debate issues, and may even switch sides sometimes just for the love of the debate. When they express their underlying principles, however, they may feel awkward and speak abruptly and intensely.

The ENTP personality type is sometimes referred to the "Lawyer" type. The ENTP "lawyer" quickly and accurately understands a situation, and objectively and logically acts upon the situation. Their Thinking side makes their actions and decisions based on an objective list of rules or laws. If the ENTP was defending someone who had actually committed a crime, they are likely to take advantage of quirks in the law that will get their client off the hook. If they were to actually win the case, they would see their actions as completely fair and proper to the situation, because their actions were lawful. The guilt or innocence of their client would not be as relevant. If this type of reasoning goes uncompletely unchecked by the ENTP, it could result in a character that is perceived by others as unethical or even dishonest. The ENTP, who does not naturally consider the more personal or human element in decision making, should take care to notice the subjective, personal side of situations. This is a potential problem are for ENTPs. Although their logical abilities lend strength and purpose to the ENTP, they may also isolate them from their feelings and from other people.

The least developed area for the ENTP is the Sensing-Feeling arena. If the Sensing areas are neglected, the ENTP may tend to not take care of details in their life. If the Feeling part of themself is neglected, the ENTP may not value other people's input enough, or may become overly harsh and aggressive.

Under stress, the ENTP may lose their ability to generate possibilities, and become obsessed with minor details. These details may seem to be extremely important to the ENTP, but in reality are usually not important to the big picture.

In general, ENTPs are upbeat visionaries. They highly value knowledge, and spend much of their lives seeking a higher understanding. They live in the world of possibilities, and become excited about concepts, challenges and difficulties. When presented with a problem, they're good at improvising and quickly come up with a creative solution. Creative, clever, curious, and theoretical, ENTPs have a broad range of possibilities in their lives.

Jungian functional preference ordering for ENTP:

Dominant: Extraverted Intuition
Auxiliary: Introverted Thinking
Tertiary: Extraverted Feeling
Inferior: Introverted Sensing

October 28, 2010

Erkek Güzellik ve Bakım Salonu geldi mahallemize


Suburblerde yaşamanın bazı avantajları vardır. Hatta say say bitmez belki ama saymicam çünkü uzak ve suburbleri sevmiyorum. Ama suburblerde berberler ( yeni yeni kendilerini erkek güzellik ve bakım salonları olarak adlandırmaya basladılar) çok ucuzdur.

Mahallemizde yeni bir erkek güzellik ve bakım salonu açıldı, hemen mahallenın kartal yuvası saç modelli genç delikanlıları dolustu içeri, bende geri kalmadım tabi çakma Tiga saçlarımla. Mahalleye solaryum, masaj, epilasyon, ağda, manikur, pedikür geldi...Erkek için, erkeklere özel...

Sokakta gördüğün bıçkın, yan baktıgında üstüne saldıran delikanlılar yanyana dizilmis kaş aralarında ağda, saçlarını alına doğru simetrik üçgen kestirip arkalarını dikleştirme sevdasında 6 lı ganyan muhabbeti yapıyorlar. Müthiş...

Çalışan arkadaşlar birbirinden iyi tatlı çocuklar, blogumdan ömür boyu haberdar olacaklarını sanmıyorum ama yinede olurda okurlarsa aman yanlıs anlamasınlar hepsini çok sevdim, Türkçelerini anladıgım kadarıyla hoşsohbette çocuklar.

Zemin dublexi olan erkek güzellik ve bakım salonunda ( ne sandınız 2 katlı tabi) alt kat masaj ve epilasyon, üst kat solaryun, berber, ağda manikür pedikur...

Valla az buz masaj yaptırmadım hayatrımda, 50 TL ye yaptırdıgım bu yaklasık 1.5 saatlik full body hot stone dermişimJ 1.5 saatlik tüm vucut masaj ilk 3’e girer...Merak etmeyin çocuk spor akademisinden mezun ve 3 farklı tarzda masaj sertifikasıda duvarda asılı....

Masajın ardından hemen epilasyon için fiyat aldım, 8 garip erkeğin arasında çalışan güzelce bir kızın önünde kısmi soyunduktan sonra ...vallahi tüyzüz kalana kadar 600 tl gibi komik bir fiyat aldım yine

Yukarı kata geçtim ve mahalleliler arasında ki yerimi aldım...13. senemde henüz mahallede merhaba dediğim sahıs olmamasına rağmen sima olarak birbirimizi tanıyor ve yolda sokakta markette dürümcüde karşılaşıyorduk elbet. Tarz olarak biraz farklıyıdk. Ama olsun.

Sanırım mahallenin futbol oynamaktan kan ter içnide kalmış harbi delikanlıları birbirlerini kaş aralarında ağda ve ayak parmaklarına manikür yaptırırken gördüklerinde, bir utanc ve yadırgama duygusu almıs olsa gerekki ortamı, erkek güzellik ve bakım merkezinde pekte çıt çıkmıyordu.

Saçlar dedi nasıl olsun abi??? Anlatmaya başladım, kenarları kısa, ama çok hat kalmasın, arkalar natürel sağa doğru tarıyorum sağa dogru uzun kalacak....Oooo dedi güzel model bak ben şimdi nasıl yapıcam. Korktum... Nasıl yapıcan? Umarım dediğim gibi yapıcan...

Yine tipe göre yargılamak değil tabide, bu berber abiler bi anda Kırık makas yada yamuk tarak neydi o, kesilmezlermi mahallede, Hoop derken saç bitti saç bakımı bakım bitti burun kılları orda sakal kaş derken...Tanrım beni bastan yarat programından çıkmış gibi ben ve mahallenin diğer delikanlıları, kimimiz yeni saç modellerimizle, kimimiz manikür pedükürlü uzluvlarımızla kimimiz de lazer epilasyonlu koltuk altlarımızla erkek güzellik ve bakım salonunu terkettik. Solaryum makinası henüz hizmete girmemişti, yoksa emin olun bronzda çıkardık mahallede ordan.

Total ödediğim para mı? Masaj dahil 75 TL

Suburbleri bazen seviyorum ama çok uzaklar...

October 17, 2010

Genel Bir Sorun Var, Gelen Bir Sorum Var (+18)

Yeni jenerasyonda ki mutsuzlugun temel sebebinin Televizyon dizi ve programları olduguna karar verdim. Gerçi benden önce buna karar verilmiş, uzman görüşleri bildirilmiş, çeşitli makaleler yazılmış olabilir ama benim açım biraz daha farklı sanırım.

İlişkilerimiz yürümüyor, iş hayatımız çalkantılı, beklentilerimiz yüksek, sex hayatımız kötü ( ya da her zaman daha iyisi olabilir), ya çok kilo alıyoruz ya çok kilo veriyoruz, yani bir şekilde mutlu olsakta tam tatmin olamıyoruz...

Buna sebep olan başlıca bir kaç programdan örnekler vermek istiyorum.

Yollarda çok vaktik kaybettiğim için haftasonu çok cezbedici bir teklif gelmedikçe kendime sokağa çıkma yasağı koyan bendeniz, bol bol dizi, yarışma vs izlemeye başladım. E tabi bunları izlerken, çay kahve cips bira şarap fındık fıstık ve yemek sepetinin sundugu sonsuz seçenekler bolca masama meze oldu. Ilk tatminsizliğim de burada başladı. Ben elimde koca bir ruffles’ı bira eşliğinde mideme indirirken True Blood’da ki Alexander Skarsgrad, namı diğer Eric Northman çırılçıplak ortalıkta gezinmeye başladı. Bense hemen akabinde internetten spor salonları ve yağ sokucu hapların fiyatlarına bakmaya başladım. Keza bir Eric olabilmek için artık çok yaşlıydım... Acaba biraz V alma sansım olsaydı göbeğimde 6 değil 3 tane ( 2 üstte bir altta yeter) çıkarmıydı, saçlarım gürleşir boyum uzar mıydı ? Birazcık V için neler vermezdimJ

Tüm dizilerde herkes çok havalı ofisterde değişik plazalarda kocaman masa ve son teknoloji aletleriyle über güzel ve yakışıklı çalışırken ve birbirlerine inanılmaz zekice laflar sokarak alaşşağı ederken, en kritik durumlarda en pratik çözümleri sadece 3 saniyede bulabiliyorlardı. Sorunun cevabı hep tam gözlerinini önümde duran dosyada, resimde, ya da kalemlikte oluyordu. Dediğim gibi tam 3 saniyede onu farkedip kafalarında o anda söylenebilecek en harika cumleyi kurabiliyor ve sonrada havalı havalı yürüyerek tamda ofisin ortasında duran devasa asansöre binerek otoparka inip son model arabalarına binip uzaklaşıyorlardı... Masamda daimi duran tuvaletkağıdı rulosunu, hiç durmadan akan ve silmekten kabuk tutmuş burnumu ve ama bu logo daha büyük olmalıydı tadında geçen ofis hayatımı düşününce evet mutluydum ama bir CSI New York ajanı kadar tatmin değildim.

Sevgililerimiz ya da sex partnerlerimiz her ne şekilde ilişkilerimizi yürütüyorsak, yeterli miydi? Aradıgımız insanlar onlar mıydı? Ya da onların aradığı insan biz miydik? Duygusal ilişkiniz olan kişi sizden su cümleyi bekliyor olabilir. Sevdiğimi geri almak için gerekirse Tüm Roma halkını öldürürüm...10,100,hatta 1000lerce kişiyi. Sizden Andy Withfild yani Spartacus kadar sadık ve cesur, gözü kara olmanızı bekiyor olabilir, çukurlarda ölüm savaşları vermeniz gerekiyor olabilir ( Yalnızca bir kişi canlı çıkacak). Bu güne kadar bir tek seni sevdim, ve sen öldükten sonrada sonsuza dek seni seveceğim gibi sadece dizilerde duyabileceğimiz cümleleri sarfetmenizi istiyor olabilir. Ama hepimiz diğer haftasonu gittiğimiz bir başka partide tanıstıgımız bir diğer kişiyle hop yatağa girebiliriz gerçek hayatta...

Konu sexe gelince burda da aynı sorun çıkıyor karşımıza, One night standiniz için kutudan çıkan surpriz bakalım yeteri kadar tatmin edici mi? Partnerinizin beklentisi bir Gladyatör. Ama bakalım sizdeki takımlar Manu Bennett yani Spartacusun baş düşmanı Crixus’unkiyle karşılaştırıldıgında yeterli mi? Ya da partneriniz Nip Tuck’tan tanıdıgımız (Kimber) Kelly Carlson kadar hayatta ve yatakta iyi mi...surprizlere ve kalabalık fantazilere açık mı? Ayrıca bu dizilerde çekilen sex sahneleri gerçek hayatta öle olmayabiliyor unutmayın... Yani Bill Compton’un fermuarını açtıktan sonra Sookie Stackhouse’a giriş yapması arasında geçen 2 saniyelik süre gerçek hayatta yeterli değil. Evde denemeyin . Tabi bu Sookie içinde iyi bir imaj değil, İş perilere gelince farklı oluyorsa bilemem ( ups 3. Sezonu izlemeyenler varmıydı J)) )

İşte tüm bunların sonucunda nihai muhteşem bir televizyon prgramına geliyoruz. Sınırları zorlayan mantalite, Ultimate saçmalık...TEMPTATION ISLAND , günaha teşvik etme, cazibe adası...

Tüm bu anlattıgım sebeplerden dolayı mutsuz oldugunu hayatlarında bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünen ve başarılı bir castingle seçilmiş gençler (çiftler, senaryoya göre) dünyada bir cennet köşesine gönderiliyorlar. Kızlar bir resortta erkekler ayrı bir restortta kalıyorlar. Kızlarımız ve Erkeklerimiz kendi cast sevgililerinden uzak bu porn starlarla geçirdikleri 2 hafta sonucunda yasadıklarından ders alarak bir sınava giriyor, bir deneyim yasıyor ve olgunlasıyorlar ( sunucu öle dedi) ve final haftası geldiğinde bir seçim yapıyorlar. ( yani birbirlerinini sevgilileriyle takılıyorlar bildiğiniz ) . Ya da adada yasadıkları bu zevk ve cazibenin peşinden giderek sevgililerini terk edip adadan bir başlarına ayrılıyor ya da ağlayarak birbirlerine sarılıp mutlu messut yaşamaya devam ediyorlar.

Tam bu yazıyı yazmadan önce final bölümünü isledim bu muhteşem yarısmada geçen konusmalar ise şu tarzda. Çift olan kız ve erkek bir araya getirilip 2 haftada neler yasadıklarını birbirlerine anlatmak zorunda bırktırılıyorlar. Kız ( jane) diyor ki: Tom’u ( sevgilisi) videoda hamakta başka bir kızla sevişirken gördüğümde bende kendimi özgür bırakmaya karar verdim ve bir başka erkekle yakınlaştım, hayatımın şüphesiz en muhtesem gecesini yasadım, sonra Tom geliyor. 6 kızla öpüştüm 2 kızla yattım 1 kızla duygusal bağ kurdum ve anladım ki seni seviyormusum. Ağlayıp sarılıp evlerine dönüyorlar. Program bitince gerçek hayat hikayesi olduguna inanalım diye bi takım alt yazılar geçiyor. Tom ve Jane yarışmadan sonra Los Angles'taki evlerine döndüler ve 2 hafta evden çıkmadılar, birbirlerini yeniden keşfettiler ( naaptılarsa keşif için ) şimdi birbirlerine eskisinden çok daha aşık yasamaya devam ediyorlar ( kıstas ne? )

Ahlakçı ya da ahlaksız oldugumdan değil, biliyorsunuz

Çok ta mutluyum ama tam tatmin olmak için gerekli maddelere gelince

- Eric Northman gibi karın kasları istiyorum ( ve arada extra güç için bir şişe V, o zaman bu Bill-Sookie zamanlamasına erişebilirim)

- Crixus’inki ile eş değer alt takımlara ihtiyaç var. ( yanlış anlaşılmasın )

- Benim için Kafdağını aşacak bir sevgili

- Ofisteki masamın tam yanından sokağa inen bir asansör

- Senede bir kere temptation adasında 1 hafta geçirmek

Sevgiler...Mutlu ve Tatmin olmanız dileği ile, Ben Dexter'a geçiyorum...


October 09, 2010

Ve Şevin Yeni Bir Kayık Aldı...


Hiç bir şey yapmak istemediğim, havanın daha sabah 10:00’da kör karanlık oldugu çok yağmurlu bir Cuma günü, bu yağmurda iş çıkısı eve nasıl dönerim planları yapıyordum. Ki daha önceki yazımda yazdıgım gibi ben “sağlam” plan yaparım. Eve dönmek için tüm kordinatları belirlemiş hazır ve nazır 18:30 gonklarının çalmasını bekliyordum.

Şevin aradı...Ne zamandır aramazdı, ne zamandır görüşmemiştik. Filmekimi galasına “ Somewhere” için fazla biletim var hadi gidelim dedi. Filmin biletleri baya önce tükenmişti, teklif cazipti ama yeterli değildi. Hayır dedim, plan yaptım eve dönücem. “ Arabayla geliyorum çıkışta karşıya beraber döneriz” dedi. Gün içinde Ceza konserine gitme planları yaptıgımdan ama hava bok gibi oldugundan fikrimi değiştirip eve dönmeye karar verdiğimden sordum. Filmden sonra Ceza konserine gidersek ok dedim.

Tüm planlar değişti ve Şevin’le iş çıkışı bulusup bizim ofisin altında açılan ve henüz uğramadıysanız hemen gelip takılmanız gereken harika Nublu’ya geldik. İşten bir kaç arkadaş ve yeni tanısıp sanki hep tanıyormuşum gibi çok sevdiğim Dilara ile takıldık muhabbet etiik biraz içtik ve film saati yaklaşmaya başladıgında yola koyulduk.

Çok yağmur yağıyordu ama yağsın, yağmur yağıyo hava soğuk diye evde tüm kış oturacak halimiz yoktu ya, şeker miyiz eriyeceğiz dedik şemsiyemizi açıp yürümeye devam ettik. Galatasaray lisesinin önüne geldiğimizde ise ciddi bir fırtına koptu ve bizimki dahil bir çok şemsiye Hande Ataizi’nin Asmalımescit'te gazetecilere açtıgı savas sonucunda aldıgı hali aldı. Islandık biraz ama varmıştık. Şemsiyeyide Sefahathane'de bahşiş olarak bıraktık.

Film güzeldi ama o kadar...Havaysa kötüydü, hem de çok kötü. Sokakta satılan ve herkesin evinde en az 5 tane olan 5 TL lik semsiyelerden 5’lercesi kırılmıs ve dönmüş hallerde yerlerdeydi, İstiklal caddesinin her noktasında yere atılmış semsiyeler vardı. Sanki biz film izlerken dışarıda şemsiyeler arasında bir hastalık virüs yayılmış ve tüm şemsiyeler ölmüştü.

Kenardan kenardan Babylon’a ulaştık, yine ıslanmıştık ama azimli minik rapstarlardık. Kanadımı kırdılar ucamadım anne savasa soktular kosturdum kalbini açamayan herkesin aklına eğriyi doğruyu ben soktum sonbaharda dökülen yapraktım ilkbaharda geri geldim ben aileme dostuma selamlar olsun gökkusağındaki bir rengim ben diye iki şarkı söyleyip tekrar yola koyulduk. Ama bu sefer en beteriydi...Dısarıdaki yağmur kötü çekilen türk filmlerinde hortumla su dökme sahnelerinin eline su döker cinstendi.

Arabaya ulaştıgımızda pantalonu cıkartıp arka koltuga asacak cinstendik...Ama ahlaklı insanlar olarak donla arabada oturmamayı seçtik ve montları cıkartmakla yetindik...O anda aklıma geldi, Şevin yeni araba almıştı ama ehliyeti ne zaman almıştı? Ne zamandır trafikteydi?

Sadece 6 gün. Ve ilk karşıya geçisi arabası ile.

Tanrı Şevin’i sınıyor ve ona ilk haftasında tüm kötü hava şartları ve doğal afetlerden bir seviye tespit sınavı yapıyordu. Görüş alanının 30 cm oldugu bir havada köprü yoluna ilrlerken 40-50 cm suya gömülmüş yollarda çılgın minubus söförleri arasında sileceklerin kifayetsiz kaldıgı bir yolculuk yaparken gülme krizimiz başlamıştı.

Bir yandan yağmur bir yandan yandaki arabaların fıskırttıgı sular ve göllerin içinde geçme çabalarımızla Şevin’in yeni kayığı ilk testinden başarı ile geçmiş bizde ıslak ama messut sekilde evlerimize varmıştık...

Hastalanmamak için mücadele veren bendeniz ise sabah haberlerinde Cumartesi Cuma'dan da beter olacak manşetini duyunca bu günü evde oturup internette ve film izleyerek geçirmeye karar verdim.

Şevin bir sonraki buluşmayı kar fırtınasından araç tekerlek zincirlerimiz olmadan yapalım ne dersin?

September 29, 2010

O Artik Bir Yuva Ariyor


Minik Levo sadece 26 yasinda. Soyu Arnavutluk hatta Selanik'e dayaniyor, kirma diyebiliriz.
Su an Kartal'da yasiyor, iyi bakiliyor fakat minik Levo Avrupa yakasinda bir yuva ariyor.

Asilari yapildi fakat alerjisi var. Acilen' Ona bakabilecek, temiz, duzenli bir oda ya da studyo daire araniyor.

Tatli mi tatli Levo'yu sokaklarda tek basina evine donmeye calisirken bulduk, biraz gucsuz kalmis yolda cok vakit ve enerji sarfettigi icin.

Tuvalet terbiyesi var, insanlara alisik ve oyuncu.
Turkce ve Ingilizce komutlara cevap verebiliyor
Minik Levo'ya alana yaninda ilk bir ay yetecek kadar mamasinida veriyoruz. Sonra kendi basinin cagresine bakar o.

Lutfen tum yakinlariniza ve ilgilenebilecek kisilere veya emlakcilara duyurun.



September 26, 2010

Çekilin Acelem Var

Bu yazıyı okurken bazı arkadaşlarım çok iyi anlayacaklar neler hissettiğimi ve neden yazdığımı. Ben yemek yerken, yediğim yemeğin lezzetine ve çokluğuna göre hangi aralıkta ve yemekten sonra kaç tane sigara içeceğime kadar plnalayan ve bu planımı bir an önce gerçekleştirmek için yemeği boğazıma dizecek kadar hızla yiyen biriyim. Yemek önüme geldiğinde “ Off bu yemek çok güzel ben bunun üstüne 2 sigara içerim “ dediğim bile duyulmuş, tecrubeyle deneyimlenmiştir.

Şu kahvemizi içelim de D&R’a bakalım diyip kahvemi fondip yaptıktan sonra, diğerlerinin kahvelerini bitirmesini beklemeden ayağa kalkarım, çantamı sırtıma takıp hazırolda beklerim.

Tüm yorgunlugumun, telaşımın, aceleceliğimin tek sebebi bence bu. Kafamda kurdugum planı bir an önce gerçekleştirmek ve sonraki planıma geçmek ve emin olun ki o planlar uzuuun bir liste halinde kafamda hazırlar ve gün boyu acele etmeme yetecek kadar çoklar. Çünkü günün sonunda ise eve dönme planı var ki bu en büyük ve uzun zaman alan plan. Kaçta, hangi araçları kullanarak, ne şekilde eve döneceğimi öyle bir planlıyorumki gece dışarı çıktıgımda da keyif alarak gecemi geçiremiyorum, hep eve dönme saatim geldimi diye kontro etmekten muhabbetlere bile odaklanamıyorum. Düşünsenize ne kadar zor bir hayat benimkisi.

Zaman zaman sabah çok işim var diye erken yattıgım bile olur benim. Aslında TV de çok güzel bir film vardır ama o anda kafamdan sunlar geçer...Bu film 2 de biter, 2 de yatarsam uykumu alamam ve sabah sersem gibi olurum, hatta başım ağrır, başım ağrıdıgı için yarın akşam üstü planladıgım diğer planlarımı yerine getiremem ve o planlar bir sonraki güne sarkar.

Çoğu zaman siz benle konusurken aslında tamda sizi dinlemediğimi farkedersiniz, ettinizde. O zamanlarda ben hep sizin konusmanız bitsede ben bir sonraki planımı gerçekleştirsem diye düşünürüm. Böyle plan plan diyince çok önemli şeyler planladıgımı düşünmeyin. Mesela sigara içmek, kahvemi tazelemek, tuvalete gitmek gibi. Sıgaramı içerken gidiyim kahve aliyim sonra çişim gelir tuvalete giderim, geldiğimde kahvemin sonuyla bir sigara daha içerim diye planladıgım bile olur

Tüm bunların sebebi çocukken annem ben doktor randevuma geç kaldım diye beni bir keresinde çok kötü patakladıgından mıdır yoksa işte sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışırken geç kaldıgımdan mıdır bilinmez ama ben çok yoruldum. Bu yazıyıda hemen bitirmem lazım lünkü kahvem soğuyo bir sigara içicem ve sonra duş almam lazım saat 21.30 son kalan filmimi izlicem ve geç yatarsam yarın dinç uyanamam çok işim var..

Off çok yoruldum ben bi durmam sakinleşmem ve salim planlar yapmam lazım...

September 12, 2010

Toz Kenelerinin Kakalarindaki Protein


Senelerdir sabahlari bu halde uyanmamin sebebinin toz kenelerinin kakalarinda ki protein oldugunu bildigimde neler hissettigimi dusunun! Hayatimi zehir eden, dolmuslarda rezil olmama sebep olan, yuzum gozum sis ise gitmeme neden olan tek sey toz kenelerinin kakalarindaki proteinmis. Umarim Toz kenelerininde benim kakama alerjileri vardir.

Buyrun sebepleri detaylari ile burda yazili iste

Ünlü İngiliz firması Dyson'ın İngiltere Malmesbury'deki mikrobiyoloji laboratuvarında, alerji üzerine yaptığı araştırmalarda, evde alerjiye yol açan birnumaralı sebebin toz keneleri olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılar, keneden kurtulmak için yapılması gerekenleri sıraladı:
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg İnsanlar, günde bir grama yakın deri dökerken, bu oran geceleri iki-üç grama kadar çıkar. Bir haftada ise 28 grama yakın bir deri dökümü olur. Toz kenelerinin
besin kaynağı da, bu yatak, yastık ve nevresimlerde biriken deri döküntüleridir. Keneden kurtulmak için yatak örtülerinin iyi yıkanması şarttır.

ÇOCUKLAR ETKİLENİYOR
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Bir çay kaşığı tozun içinde bine yakın alerjen bulunur. Astımı olan çocukların,yüzde 85'i alerjenlere karşı duyarlıdır.
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Dişi toz keneleri, her üç haftada bir 25 ile 30 arasında yumurta bırakır. Toz keneleri ısırmaz veya hastalık geçirmez. Fakat, dışkılarındaki protein yüzündenalerjisi olan insanlara zararı dokunur.

Elektrik süpürgesinin önemi büyük
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpgToz keneleri; yatakları, tüylü
oyuncukları ve halıları severler. 60 derece üzeri sıcak ve soğuk hava ölmelerine neden olur.
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Elektrikli süpürgeler, toz keneleriyle savaşan en önemli cihazlar... Halıların, yatakların, kanepelerin ve perdelerintemizlenmesiyle evdeki toz kenelerinin sayısı azalır.

12 Dev Adam


Bugun, futbol ile kiyasladigimizda cok daha ilgili oldugum, takip edebildigim ve severek izledigim Basketbol'da yari final macini Gurkan disinda spor ile son derece alakasiz bir grupla izledik.
Ece, ilk iki ceyrekte (benim deyimimle "yari"... Mesela 3. yari diyebiliyorum, bu durumda bir mac 2 tam oluyor) dergi okudu. Sonlara dogru oda bizim heycanimizla kaptirip ayaklarini altina almak suretiyle bi hareketlendi.
Mac esnasinda sorulan sorular arasinda, farkli yerlerden atilinca farkli puanlamalar mi yapiliyora kadar giden absurd sorlar vardi. Hatta bir ara bir basketbol takimi 11 kisi mi 12 kisi mi diye es vererek dusunulmesi uzerine, U A Dev adam 12 dev adam cevabi verildi.
Basket faul oldugunda serbest atis(ya da vurus) basarisiz olursa atilan basketten alinan puan gerimi iade edilire kadar tartisildi.
Ama olsun, amac ve arzular ayni dogrultudaydi, heycanlanildi ve yer yer ziplanildi. Sonrasinda da hemen caddeye inilip insanlarin korna calmaktan oteye cokta gitmeyen sevinc gosterileri izlendi.
Futbol sevincini aratmayan ( e artik olsun o kadar baket takimimiz ilk defa finale cikiyor) coskulu insanlar takdir edildi. Darisi voleybol, su topu ve buz patenine isallah!!!

September 11, 2010

Yasam Dongusu


Ne zamandir aklimizdaydi su "Yasam Dongusu" sergisine gitmek. Plastinasyon yoluyla donusturulmus 200 kusur adet bagislanmis beden (plastinasyon kelimesini bugun ogrendik ve ilk ve son defa cumle icinde kullaniyor olabiliriz). Body Worlds iceri girdiginiz anda cenin bolumu ile basliyor ve yasliliga kadar gecen surecte neler olup bittiginin ic yuzunu anlatiyor, ic yuzunu derken gercek anlamda...
Her bedeni incelerken ayri bir ozelligi gorme sansiniz oluyor, mesela benim en fazla zaman harcadigim kisim, uretra ve mesane bolumu oldu, benim alt takimlardaki sorunu cozmeye calistim sergide uzun uzun, keza Dr. Gunther von Hagens orada olsaydi kendisinede iki cift lafim olacakti.
Bu anatomik serginin en carpici kismi ise bence bir zavalli kendini bagislamis amcanin tum ogranlarinin 3 boyutlu olarak misinalarla genisletilerek sergilendigi bolumdu. Erkek egemen bedenleri incelerken ayrica gozumden kacmadi, herkes nedense egilip egilip zavalli, olmus ve plastinasyon yontemiyle(2. kez cumlede kullandim) katilastirilmis adamcagizlarin rektum ve penis bolgelerine bakmasiydi:) Hatta kucuk bir kizi en son babasi kolundan cekistirerek bir naasin arkasindan uzaklastiriyordu. Ben simdiden soliyim size, basketci olanin pipisi en buyuk. Tamam?

Gelgeleim, tirnaklarindan kirpiklerine hatta popo killarina kadar muafaza edilmis bu bedenleri incelemek ve kendinizle kiyaslamalar yapmak oldukca zevkli bir o kadarda irite edici, sigara icen ve icmeyen akciger, ulser olmus ve saglikli migde, meme kanserli ve kansersiz meme, prostatli amca, kalca ve diz protezleri, buyumus kalp dalak ve bobrek, degistirilmis kalp kapakcigi, her evrede olmus cenin ve embriyo kesitleri gormek ve onlari incelemek herkesin harci olmayabilir.

Sergi Aralik ayina kadar devam ediyor, tam 26 ogrenci 21 tl, Karakoy Antrepo 3 te ziyaret edebilirsiniz, bence etmelisinizde

PS: minuskusu cok iyi anladim, bildim onu ben

Degisiklikler

Hayatimda bir cok konuda degisiklige(en azindan fikir olarak) gittigim bu donemde, blogumunda sablon ve arka planini degistirmeye karar verdim. Siyah her zaman daha cok sevmisimdir.

August 26, 2010

Herseye Alerjim Var!!!

Herseye Alerjim Var!
Yok yok ironik bir baslik degil. Yine birine dalasmayacagim. Gercekten herseye alerjim var benim. Kucuklukten beri boleydim ben. Bir baslardi burnum akmaya kimse durduramazdi, kis olunca annem usumiyim diye yataga yun bahtaneyi orterdi hapsirmaktan gozlerim siserdi, evde halifleks var diye astim krizi gecirirdim, kedimiz kendisine olan alerjim yuzunden evi terketmek durumunda kaldi, bahar aylarinda polen var diye bahcede oynayamazdim, cok kahkaha artinca bile hastanelik olurdum ben…

Buyuk kismi gecti ama yinede herseye alerjim var benim. Ozelliklede kedilere ve agir parfum kokularina, sabahlari da yaz nezlesi dediklerinden, ya da saman mi ne ise…Ama sabahlari genelde hapsiririm.

Uykuya duskun bir insan oldugum icin uyanmam ve evden cikmam gereken saat araligi 10 dakikaya kadar dusene kadar yataktan kalkmam, sonrada ayaklarim gotume vura vura dolmusa binmek uzere sokagin basina kosarim. Genelde olan da bu arada olur. Evden cikarken parfumu fis fis sikip burnuma kacirmayi basardigim sabahlarda korkunc bir yolculuk beni bekliyor olur.

Dolmusa binip arka dortluge yerlestigimde burun diregim sizlamaya baslar. Dolmustaki diger insanlarin parfumlerinin kokusu benimki ile karisinca artik durum kacinilmazdir. Hele hele ucuz erkek parfumleri, bir de dolmusta o cam agaci seklinde allah kim icad ettiyse umarim yasli bir cam agaci golgesinde ebedi dinlencesine baslamistir, varsa demeyin keyfime. Ilk hapsirik o kadar ani gelirki hani tek elinizle cantandan mendil cikartmaya calisirken tek elizi de agziniza goturmeyi demeye firsat kalamdan gelen hapsirik...o iste. Bu ilk sert hapsirik sonucunda 1. Ya yan tarafinizda outuran diger yolculara salya sicratmak suretiyle hayatinizda olmadiginiz kadar yerin derinliklerine girersiniz, 2. Cam kenarinda oturuyorsaniz ve keza dogu elinizi agziniza goturduyseniz camlari bir yikamis olursunuz. Ben ikisinide tecrube ettim gercekten tavsiye etmem.


Hapsiriklarin ardi arkasi kesilmez ve yan tarafinizda outuran uc kurusluk pacoz kari “sofor bey cami aralayabilir miyiz?” seklinde size mikrop saciyorsun hay allahin cezasi nerden geldin oturdun yanimanin kibar versiyonunu yapistirir.

Bir kac hapsiriktan sonra burnunuz musluk gibi akmaya baslar ve kirli beyaz pecete sayiniz arttigi icin cantaniza sikistirmak ve tikistirmak suretiyle ortaligi temizlemeye calisirsiniz. Bir yandan da himkirmak dedigimiz eglemi yaparken sabah sabah herkese kabus gibi gelecek siddette sesler cikartmak zorunda kalirsiniz. Aklinizdan tek sey gecer. Allahim nolur gidecegim noktaya hemen varip su dolmustan iniyim.


Ve bomba gelir, tam hapsiricakken hapsirik geri kacar ve siz derin bir sessizligin tam ortasinda hiiihaaappp diye bir ses cikarip –suuuuu kismi gelmeden susar aayyyyy falan diye suratiniz binbir farkli sekle girmisken ortada kalakalirsiniz. Herkes size bakar. Artik cok profesyonelseniz o hapsurugu bir oksuruk ve himkirmayla bitirebilir biraz durumu toparlarsiniz. O sirada onde inen birileri olursa sizin sirada oturanlardan one gecen olur.


Selpak mendilleriniz azalmaya baslamis ve daha tasarruflu olmak adina bir mendili bir kac hapsirik ve himkirik icin kullanmaya baslarsiniz. O sirada cok sert bir tane gelir ve hapsirdiginiz anda zaten eskimis islanmis deforme olmus elinizde tuttugunuz beyaz selpak, minik beyaz konfetilere donuserek dolmusun icinde ucusmaya baslar ve civarinizdaki insanlarin uzerine dogru inise gecer, sizse zaten beyaza bulanmissinizdir, muhtemelen biyiklarinizda kasinizda ve saclarinizda minik beyaz pecete parcalari vardir…off tam rezalet


Son duraga yaklasirken artik inmek uzere olmanin sevinci ile inmek istediginizi belirten cumleyi kurarsiniz. Isiklarda inecehheeeeek var. Cikarabileceginiz en totos ses cikar ve sesiniz catlar

Olmek istersiniz!!!

August 18, 2010

Nankör Kedi

Nankör Kedi lafına çok kazırdım, ayrıca kedilerin kendilerini, sahiplerinini efendisi sanması ve onların sadece kendilerine hizmet için varolduklarına inanması hurafelerinede hiç bir zaman kulak asmak istemedim. Kediler benim için yeni uygulamaya başladıgım odak değiştirme egzersizimin bir parçasıydı. Sinirlenince ya da birine takıp tüm gün kafamda o kişi ile ilgili kavga planları kurmaya başladıgım zamanlarda (ki günümün uyumadıgım zamanlarının %70ine tekabul ediyor) kediler benim tek kurtarıcımdı. Sokak kedisi ev kedisi yavru kedi yaşlı kedi demeden elimi gırtlaklarına sokacak kadar acı verici oyunlar oynayabiliyordum...Yo yo yo nankör asla olamazlardı. Belki karınlarını doyuruduktan sonra dönüp kıçlarını uzaklaşmalarından anlamalıydım gerçi...

Yavru bir kedi bulduk burda, üstelik tek gözü kör. Aç aç miyavlıyordu...Tabi ki beslemek aklıma gelene kadar 45 dakika süre ile kediler ile yapılabilecek tüm oyunları yaptıktan sonra kedinini açlıktan ölmek üzere oldugunu farkettik ve karınını doyurduktan sonra kucağıma bile almama izin vermedi bir daha...Yavru dedim kedicik dedim pisicik dedim gönderdim.

Aynı kedi dün ben yemekhanede yemeğimi yerken bir şekilde yemekhanenın çatısına tırmanmış ve aşağıya inemediği için ciyak ciyak miyavlamaktaydı. Zannımca uzun süredir çatıdan inemediği için çok aç ve susuzduda. Tüm iş arkadaşlarım ve diğer tüm çalışanlar hapır hupur yemeklerini yerlerken ben işimi gücümü bırakıp herkesi çıldırtana kadar pisisisispisispispispispiii sesleri çıkartarak kediciğe doğru yolu göstermeye ve aşağı indirmeye çalışıyordum. Pisi pisi demekten yanaklarım uyusmus ve tükürük bezlerim kurumuş nefessiz kalmıştım. Minik kedicikte ben nereye o oraya şapşal şapşal beni takib ediyor ama bir türlü aşağı inecek bir yol bulamıyordu. Hemen mutfaktan biraz peynir alıp yemek ile kandırmaya çalıştım...oda olmadı. Tek çarem kalmıştı, çatıya çıkmak.

Sakat sol ayağım ve dizime aldırmadan duvarlara tırmanya ve ordan oraya atlamaya başladım ıkına sıkıla çatı hizasına geldim ve minik ağlayan zavallı aç kediye ulaşmak üzeredim. Miieeevvv diyik götünü dönüp catının en ulaşılmaz yerine yürüdü ve yattı. Uyumaya başladı kıcınıda bana döndü. Getirdiğim peynirleri ufalayıp son kalan tükürüklerimle nodül olana kadar pisi pisi diye bağırmaya devam ettim ama banamısın demedi. Dedim acaba kör olan gözüne mi denk geldim, öbür taraflara geçip devam ettim ama hayır, kaçtı gitti

Eh hey gidi kör velet...Madem aç değildin, madem aşağı inmeye çalışmıyodun, ne diye kıçını yırtıp beni yemeğimi bırakıp çatılara kadar tırmandırttın?
Uzun süredir garip sesler çıkardığım için bana bakan ve çatıya tırmanırken tüm çatalımı sergilediğim için beni izleyen mutfak mekan personeli üstüne üstlük birde kediyi indirmekte başarısız oldumu görünce suratımdan inen çizgiyi gördüler ve pis pis sırıtmaya başladılar, keza çatalımın %60 ını görmüş olmalarıda suratımda o sahneyi canlandırmalarına baya yardımcı oldu diye düşünüyorum

Bu olaydan sonra tabii ki kedilere olan sevgim azalmadı ( Ayrıca ne kadar alerjim oldugundan ve kediler yüzünden 2 kere tıkanıp hastanelik oldugumdanbahsetmiyorum bile) ama bir daha karakteri oturmamış yavru kediler için damlara tırmanır mıyım???? Hayır

Nankör şeyler
Bi kere anlatmışlardı zaten, sahibi ölmüş, kedi evde aç kaldıgı için sahbini yemiş, bi kerede başka bi tanesi sahibine saldırmış gırtlağını ısırmış...Zaten bunların hepsi sahiplerinini efendileri sanıyor kendilerini, karnını doyur ohhh dön götünü yat. Yok öle...

July 29, 2010

Aradığınız Kişiye Su An Ulaşılamıyor!

Yaz sezonunda kapalıyım bildiğiniz gibi...Aya Yorgi’ye tasındım, işler yoğun, bir yandan da deniz güneş dans içki derken blog yazmaya enerji fırsat ve salim kafa kalmıyor.

Ama en azından yavastan geri dönüyor oldugumun mesajlarını vermek istedim, Agustos ortasından itibaren tüm maceralarımla, tüm potlarımla, tüm rezilliklerimle tekrar blogumun basına geçeceğim.

Bomba hikayeler serimi tek tek anlatmayacağım, zamanı geçmiş bayat hikayelere gerek yok ama ufak anektodlar lazım tabii ki.

Mesela plajda yaptıgım anons yaza damgasını vuranlardan. 34 zonguldak ceyhan 122 plakalı araç sahibi lütfen aracınızın başına, 34 zeyhan lütfen....ve plajdan kahkahalar yükselir. En yakın arkadaşlarımdan birinin karısından bahsedilirlen muhabbetin ortasından dalıp “ne biçim isim o çocuk ismi mi köpek ismi mi” dememe kadar uzayan bir skala...

Peki yaz nasıl geçiyor burda... Çok çekişmeli. Yazın herkes çok havalı, mayoları çekip biraz bronzlaşında sanırım herkese bir havalar geliyor. Vay efendim o toplantıya ben nasıl çağırılmam, o iş nasıl benden habersiz olur, yapılır. Ben onay vermeden o kim oluyorda böle kararlar alıyor, bavulumu toplar giderim...Tehtidler havalarda ucusuyor, BEN ile başlayan cümlelerin biri bin para(öle mi denirdi)

Küçük yerde yaşıyoruz BBG evi gibi burası. E o seviyede kavgalar dedikodular..siz düşünün artık. Herkesi bir kaşık suda boğabiliriz. Top 3 yi susuz boğarız alimallah.
Neyse ben iyiyim blog yazmayı bırakmadım, geliyorum..aynen devam
Sevgiler

June 06, 2010

We Don't Belong Here

Sabah sabah (14.34'te) muzik folderlarimi duzenlerken "Creep" dinlemeye basladim ve o anda Radiohead grubu ile nasil tanistigimi hatirladim.

Satanist genclerin Turkiye'de kol gostermeye, kedi kesmeye basladiklari bir donemdi :))) Reha Muhtar'a gore. Atasehir'de biRi 14, biri 17 yasinda olan 2 genc 14. kattan el ele atlayip intahar etmisler, duvara ise "We Don't belong Here" yazmislardi...

Bendeniz, 14 yasindaki Minik Levent, hemen internete girmis ve Sarkinin sozlerini Ingilizceden Turkceye cevirmis ve cok huzunlenmistim...Sonrasinda da bir muzik markete girip "Hani su intahar eden satanist genclerin duvara sarki sozunu yazdigi albumden var mi sizde" diyerek Ilk Radiohead albumumu satin almistim...

Sonrasinda artik kedi kani icmeler mi dersiniz, bakirE kizlari kesmeler mi dersiniz maceradan maceraya kostum dermisim:)

Kisa bir surede olsa dark bir ergenlik geciren bendeniz hic bir satanist gruba uye olmasamda tesadufler zinciri pesimi birakmadi. Reha Muhtar Show Haber'de aciklama ustune aciklama yapiyor ve aileleri buyume cagindaki cocuklarini iyi takip etmeleri yonunde uyariyordu.

Satanist genclerin uzerlerinde tasidiklari semboller isimli haberinde: Kuru kafa, pantalon zinciri, ters yildiz, radiohead albumleri...gibi sig aciklamalar yaparak ben ve bir cok yasitimi ailelerinin gozunde sifira indirmis ve bir cogumuza sokaga cikma, arkadaslarinin evinde yatiya kalma yasaklarinin getirilmesine sebep olmustu.

Colins pantalonum ile hediye verilen yildizli anahtarlik, Metro Polis ayakkabilarim ile gelen kuru kafa, o donem cok moda olan pantalon zincirleri ve radiohead albumu...Satanist kitim tamamdi ve annem teker teker check listesini hazirlayip kontrollerini yapmisti, 14 yasimda bir satanist olduguma karar vermisti bile. Bendeniz ise astim hastaligindan yeni kurtulmus kansizliktan takma adi mobydick olan bembeyaz sagliksiz, iki kossa hastanelik olan, iki kahkaha atsa caydanlik gibi sesler cikartip 48 saat acilmak icin oksijen cadirlarinda yasayan..kisacasi satanist olmaktan cok uzak bir cocuktum.

Ama haberlerin ardi arkasi kesilmiyordu

Şeytana mı tapıyorlardı

Alp Cenan Yuğaç ile Aslı Yardımcı'nın Ataköy'de şeytana tapanlar grubuna üye oldukları ileri sürüldü. Çevre sakinleri bu grubun Ataköy'de terk edilmiş haldeki tarihi baruthane binasında sık sık ayinler düzenlendiğini ve kedi kurban ettiklerini belirttiler. Binanın duvarlarında ‘‘şeytan burada’’ yazıları ve yakılan ateşlerin kalıntıları da bulundu. Sık sık intiharı düşündüğü için tedavi gören Alp Cenan Yuğaç mor rengi çok sevdiği için tırnaklarını da mora boyuyordu.

Annem careyi bir gece odama usulca gelerek benimle beni korkutmadan konusmakta buldu. Sonucta beni korkutursa cete uyeleri ile birlikte onuda kesebilirdik her ne kadar bakire olmasa da ...

Leventcim dedi...Satanist misin?

O yildizli anahtarligi kimden aldin dedi...Petek verdi dedim kapidan bizi izleyen ablami gostererek. Annem olumcul cumlesini iste bu noktada telaffuz etti. "Petek sen de mi satanisttin.

Benden umidi kesmis ve satanist olduguma %100 emin olan annem ilk cocugunun 21 yasindaki tek kizinin da satanist olmasi uzerine yilikmisti...

Kendisine cok zor gunler yasatmistik 90'larin sonunda.

Ah annecim gordun mu bak hicbirimiz satanist olmadik...okuduk adam olduk:)

Ama yine de soyle bitirebilirim

WE DON'T BELONG HERE!!!

June 05, 2010

Tercihler?

Korkmayin, sanima yakismayan bir felsefik yazi yazmayacagim aslinda...sadece hissediyorum.
Genel olarak hepimiz bir takim tercihler yapiyoruz ve yaptigimiz tercihleri uygulamaya zorunlu hissettiriliyoruz. Sistem bu sekilde, sosyal yasam zinciri, altlar ustler, emir-komuta...Yasamak icin genel gecer olarak herkesin yaptiklarini yapiyoruz bizde...ama bir hata ile. Bunlari tercih ettigimiz, yapmayi sectigimiz icin yaptigimizi insanlara hatirlatmiyoruz. Insanlarda bunlari unutuyorlar. Yaptigimiz islerde bir muddet sonra o kadar otomatige bagliyoruz ki, karsimizdaki insanlar bu isleri yapmak zorunda oldugumuzu dusunuyor...kopek gibi yapiyoruz sonucta, essek gibi yapacagiz...bu izlenimi veriyoruz, tekrar soyluyorum yapmayi secmis oldugumuz icin yaptigimizi unutturuyoruz.

Yine korkmayin kimseye gonderme yapmiyorum
Ne sacmaliyor bu simdi de demeyin

Askere gitmektense okumaya devam etmeyi tercih ettim (zorunda mi kaldim?) Okula gitmek icin kendim icin az olan zamanimdan feragat ettim, bu sabah 8 de kalkip Cumartesi cumartesi sinava girdim, is cikisi 22:00lere kadar okulda kaldim 23:00te eve girip sabah erkenden yine ise gittim...

Seviyor oldugum bir iste calisiyorum. Tercih ediyor oldugum icin Istanbul'da ki rahatimi birakip bir takim garip konforsuz ve sabaha kadar uyutmayacak tarzdan gurultu olan bir odada yasamaya gidecegim...Gitmek zorunda miyim? hayir ama tercih ediyorum. Kendi istegim ile orada olmayi seciyorum.

Alindiktan sonra haberdar oldugum kararlari uyguluyorum...Uygulamak zorunda miyim? hayir ama su an icin uygulamayi tercih ediyorum

Hayatimizin bir cok alaninda sizden daha azini hakedenler daha fazla ilgi saygi ve destek goruyor, daha fazla kazanc elde ediyor(sadece maddi dusunmeyin sig misiniz?)...Her seferinde isyan etmemeyi tercih ediyoruz ( gotunu guvenen borozanci basi derler eskiler)

Sevmedigim insanlarla bir takim sosyal iliskilere girmek zorunda kaliyorum...hepimiz kaliyoruz, bazi isler bu sekilde yuruyor. Cok acikca karsinizdakine haddini bildirebileceginiz durumlar dogsada bazen bunu yapmiyorsunuz isleri yurutmek adina...Yapmak zorunda degilsiniz (daha oncede yazmistim, medeni insanlar olmaz zorunda degiliz...) ama yapmayi seciyorsunuz.

Bu ornekleri daha cok uzatabilirim aslinda ama bu hayat kurtarma yazisi degil...laf sokma hic degil...suna baglayacagim aslinda

Bun 10 gun icinde farkli ortamlardaki 3 farkli kisi bana kahve fali bakti ( demistim size geyik muhabbetine cevirecegimi). Dedilerki: Onunde coook guzel secenekler var. Temmuz ayinda...ama yasadigin sehirden farkli bir sehirde karsina cikacak bu secenekler. Cook uzaklara gideceksin, gitmeyi tercih edeceksin. (Hatta bir tanesi dediki bir kisi var isminin bas harfi W..O yuzden anladim yurtdusu vaktimin yaklastigini) Seceneklerin cok sansli cok onu acik secenekler dediler...

Fala inanma falsiz kalma fakat bu birbirini tanimayan 3 kisinin (ki bunlardan biri Susan Miller degil) bana Temmuz ayini isaret edip...Tercih etme sansin var...seceneklerin var demesi bana mecburiyet ile tercih arasindaki unuttugum farki bir kez daha hatirlatti...

Hadi yine de laf sokmadan bitirmiyim sizlere...Ey okuyucu
Herseyi yapiyorsak ve her zaman tam karsiligini da alamiyor...kiyak olsun diye sesimizi cikarmadan yapiyorsak mecbur oldugumuz icin degildir...Unutmayin ki karsimiza daha iyi bir tercih sansi cikabilir ve o secenek tercih edilebilir...6. hissi yuksek olanlar ya da 3 harflileri olanlar bana Temmuzda tercihlerin radikal bir degisim yasayacak...herkesi sasirtacaksin diyorlar. Sasirmaya hazir misiniz?

Sevgiler

June 02, 2010

Sosyal Mecra Cilginligi

Twitter ve facebook aslinda cok tehlikeli hic farkettiniz mi? Aslinda hepimizi evde iste okulda yolda toplantida icinde bulundugumuz durumda kacmak ve hic bir sey yapmamak yada cok bir sey yapiyormusuz gibi gostermek icin her dakika bir takim insanlarla iletisime geciyoruz...

Sizle simdi deminden beri Twittera girdigim sacma sapan tweetleri paylasiyorum...

"Yapacak hic birsey bulamayan bendeniz gecemi Just Jack ile senlendirdim...Just Jack'i sevme sebebim ise Will&Grace ve Gurkan Aynaci :)))"

Simdi ben aslinda Just Jack dinleyerek gecemi ne kadar senlendirmis olabilirim???? kalkip odanin ortasinda dans etmis ya da sevinc cigliklari atarak sigara yakmis olabilir miyim...Hayir...Sizler benim Just Jack dinledigimi ve bunu sevme sebeplerimi ogrendiginizde benim hakkimda kafanizdaki bir takim sorular ya da meraklar giderildi mi? Hayir....

"Fatmagul'un sucu ne?"

Arada bole esrarengiz twitler giriyorum...Evde gecen muhabbetler TV de gordugum bir haber, dergide gazetede okudugum bir yazinin falan etkisinde kalip sadece slogan baslik atiyorum..Hepiniz evde meraktan kudurup tirnaklarinizi yigiyorsunuz di mi? Fatmagul'un sucu ne...Acaba leventin Fatmagul diye bir arkadasi var ve bir haksizligami maruz kaldi, Levent 1980'lerde cekilmis Hulya Avsar'in oynadigi filmimi izledi, yoksa Beren Saat bir roportaj verdi ve siz kacirdiniz orada cilgin aciklamar mi yapildi???

"6 parametreli CRM veri tabani calismamak icin Yaprak Dokumunu seyredebilirim.Master bana gore degil, belki populer kultur masteri olabilirdi"

Bu cok havali bak mesela...kendimi parametreler CRM'lerle falan ugrasan derdi basindan askin ve konuya cok hakim gosterdim bu tweetimle...Bi yandanda Yaprak Dokumunu isin icine katarak tarzim ve sosyal durusumla ilgili karmasik mesajlar gonderdim sizlere

"Sutas tatlimmm tatliya duskunlugu olmayanlar icin bile fazla tatli...dolapta 4 kutu daha olmasi cok tehlikeli"

Bu twitimde aslinda sole diyorum...Markalari takip ediyorum, yeni cikan urunleri aliyor tadiyor ve begenmezsem bir daha almiyor her deneyimimi sosyal mecralardan paylasiyorum....hahahahaha

"Cani bana hediye almak isteyen var ise Lodgers Shoe sitesinden minimum 300luklerden secebilirsiniz.."

Modayla cok ilgiliyim, ama Turkiye disindakilerle, nis bloglari takip ediyor ve pahali ayakkabilari inceliyorum...Lodgers her tercih ettigimdir...ayakkabi dolabimi bir gorseniz...

Ben tamda bu yazimi yazarken yeni followerlarim oldu Twitter'dan, insanlar benim gizemli ve her ani farkli suprizlerle dolu hayatimi merak ediyor...Su anda ne yigiyorum, ne giyiyorum, yanimdan kim geciyor, ne dinliyorum hepsini hepinizin bilmesi lazim...Yuz yuze gorustugumuzde sorucam, eger gorusursek tabi

June 01, 2010

Mum Kokulu Sivrisinekler

Yaz geldi ve doga zincirinde hangi halkaya ne amacli hizmet ettiklerini bir turlu anlayamadigim sivrisinekler ortalikca cirit atmaya baslayali bir hayli zaman oldu. Ve zannedersem gectigimiz kis mevsiminde de oldukca ciddi bir egitimden gecerek belli becerilere sahip oldular. Mesela artik perdelerin arasina gizlenen sinekler sizi sadece derin uykudayken yakaliyor ve yazin getirdigi sicaklikla gecenin ilerleyen saatlerinden uzerinizden firlatip attiginiz pike sayesinde ortaya cikan en nadide yerlerinize ulasabiliyorlar. Hatta artik isirmakla kalmiyor bence bir pipet esliginde kaninizi emerken keyif bile yapiyor olabilirler.

Gectigimiz gece evde seltoks bitince yataga girerken basima gelebilecekleri az cok kestirebiliyor ama gecenin nelere bakir oldugunu tam olarak tahmin edemiyordum. Yatakta bir kac tur attiktan sonra kulak hizamdan gecen bir sinegin sesiyle gozlerimi fal tasi gibi acip bir hamlede isigi yaktim ve odada sivriyi aramaya basladim...Kendisi aralik kalan giysi dolabimin icine saklanacak kadar egitimli ve akilli bir sinekti ama o kadar uyumak istiyordumki onu bir hamlede oldurup yatagima geri zipladim ve tam dalacakken ikinci bir saldiriya ugradim ve isin kotusu bunu ancak davul gibi sisen omuz basim kasinmaya basladiginda farkettim cunku bana saldiran ikinci vahsi susturucu takmisti,,,evet vizildamayan bir sinekle karsi karsiyaydim...isin kotusu bu ozel sinek, ki bence kendisi Amerika'nin bize karsi kullandigi yeni bir biyolojik silahtir, isigi yaktiginizda da gorunmez olmabilme ozelligine sahiptir. Uykum kacan bendeniz uzun arayislar sonrasinda kendisini kordon seklinde dolambacli olan oda avizemin arasinda saklanmis buldum ve bir catisma sonrasinda kendisini agir yaralamayi basardim fakat olduremedim. ikinci olumcul hamlemi ise yastik yardimiyla gerceklestirdim. Omuzlarimdan oldukca beslenmis olan bu sinegin olumu ise oldukca kanli oldu ve diger sinekler hemen akabinde insan konsoloslugunun onunde tekbir cekmeye baslamislardi bile...

Saatin 03.30 olmasi beni oldukca tedirgin etmesine ragmen 2. zaferin verdigi sevincle kus tuyu yatagima agir cekim ziplayarak yatagin icine gomuldum soratimda ufak bir tebessumle...ve 20 dakika sonra belimde tam 3 noktadan sokulmustum....Sivrilerin ocu aci oldu.

Sheltoks bence sineklerin kanatlarini islattigi icin ucmalarini engelleyen ve agir kokusundan dolayida bogarak olduren bir spreydir. Bu durumda sineklerin kanatlarini islatmaya ve agir kokudan oldurmeye yarayacak baska spreylerde olmaldiri. Sheltoks yoksa kullanmadigim ve kokusunu cok ta sevmedigim deodorantim bu is icin ideal bir malzeme olabilir.

Saat 03.50 de iste ben tamda bunu yapmaya basladim. Odanin her kosesine rexona nin hic sevmedigim deodorantini sikiyordum...uzun bir muddettir ucmakta olan sivrsinegin kanat altlari biraz terlemisti ve sanirim ilk basta bu koku ona iyi geldi, dahada neseli ve karizmatik ucmaya kacmaya basladi...Sisenin tamamini sikan ve onumuzdeki 3 ay boyunca sevimsiz rexona kokacagini dusunen bendeniz yatagima commus aglamakli otururken barutu bitip inise gecen kiz kaciran sesleri cikartarak tamda yastigimin ustune dustu 3. sinek...Goz yaslarim sevinc cigliklarina donusurken bir yandanda ya bir 4. sinek var ise diye dusunuyor ve soykirim planlari yapiyordum (ironik konusuyorum arkadaslar)

Inis izni istemeyen ve zaten yanlis havasularinda ucan bu sinek herhangi bir uyariya gerek kalmadan olmustu bile...bende bas ve isaret parmagim yardimiyla kendisini duvara dogru firlatarak gecemin geri kalanini az da olsa kasinarak ama les gibi parfum kokarak gecirmeye devam ettim

Uyudummu hayir?
Oda camima tel taktiracak miyim evet?
Sheltoks alacak miyim?
...
...

May 30, 2010

Isaretler

Mucizelere ya da efsanelere, evrenden gelen garip mesajlara, 3 harflilere inanir misiniz bilmiyorum. Ben hepsine inanmam, bazilarina inansam da cok buyutmem olayi ama son donemlerde arabama birakilan garip mesajlardan sonra bu konuyu bir kez daha durup dusunmek istedim...

Gun 1: Arabamin caminda kucuk bir kartvizit vardi...Basim ve migrenden dolayi zonklayan sirtim cok agriyor olmasina ragmen kartviziti soyle bir elime aldim ve gozlerimi kisip okumaya basladim...Aysin Ablanin Masaj Salonu...Yesil bir kartvizit, uzerinde killi bir adam pestamalla bir masada yatiyor ve hemen arkasinda 3. sinif bir hanimefendi ona masaj yaparken suratinda bir tebessum... 100 TL masaj + dus...Masaj yapacak bayani secebilirsiniz...

Bu isaret bana sirt agrilarim icin gonderilmis bir mesaj miydi...Gonderen kisi beni bir nevi kerhaneye mi yonlendiriyordu? Gonderen kisinin sosyoekonomik durumu ve hayata bakis acisi neydi? Arabam eski bir bis oldugu icin ucuz masaj salonlarinda takildigim mi dusunuluyordu???
Cok ustunde durmadim

Gun 2: Eve donerken kredi kartlari ve aldigim kredilerin taksitlerini dusunuyordum...Bu ay icin hepsini odemistim ama maasimin yatmasina 2 hafta varken cebimde 50 TL gibi bir para kalmisti...Para karsiligi yaninda aksam yemeginde gozukmemden hoslanacak orta yasli insanlar var midir diye dusunmeye baslamistim bile...O sirada arabamin on caminda dun ki Aysin ablaya gore biraz daha buyuk ve siyah beyaz bir flyer gordum. Kredi karti borcunuzun tamamini kapayalim, vade farksiz 0 faiz ile 12 ayda odeyin. Hakan bilmemne...soyadini hatirlamiyorum simdi. Birde Hakan Bey'in cep telefonu. Diger araclarin camlarina baktim, hicbirinde yoktu. sadece benim havali Bis'imin camina konmustu. Muhtemelen bu arabayi kredi kartimla aldigimi dusunmus ve borca girdigimi tahmin etmisti. Peki Hakan kim di? Aysin Abla ile bir baglantisi var miydi? Neden kredi karti borclarimi odemek istiyordu? Bu insanlar neden flyer birakmak icin benim arabami seciyor ve gun icindeki haleti ruhiyeme gore nokta atisi yapiyorlardi?

Gun 3: Oncelikle abartmiyorum 3 gun pespese gerceklesen bu olaylar zincirinde 3. gun eve donerken yine solemesi ayip para mevzulari kafami kurcalamaya devam ediyordu. Arabamin on caminda el yazisi ile yazilmis bir mektup buldum. ' Merhaba ben universite ogrencisiyim. Araba almak istiyorum ama butcem kisitli, arabanizi satmak isterseniz lutfen arayin' ve bir cep telefonu. Sokaktaki diger kulustur arabalara baktim ve yine sadece benim minik havali yakinda ustu kendiliginden acilacak olan bis'imden baska birinde mesaj yoktu...Oldukca suphelenmeye baslamistim ve sokaga giris cikislarda arkami kontrol ediliyor, bir nevi takib edildigimi dusunuyordum...

Bu gunlerde enerjimi baska seylere kanalize ediyorum, mesela sokaga yaklasirken sevgilim olsun diye falan dusunucem, hoop on camda bir mesaj ' merhaba beni bu arabayla evden alip dolastiracak bir sevgili ariyorum ilgilenirseniz iste telefon numaram...Haaa birde vesikalik resmim' ya da sole bir mesaj...'Merhaba bu ay tahmin ettigimden fazla para kazandim arka sol lastigin icine biraktigim zarfta hakkim olmayan kismini siz bagisliyorum'
'Merhaba, bagajiniza internetten siparis verdigim ve ayagima kucuk gelen hani o sizin Avustralya'da begenip 240 euro oldugu icin alamadiginiz ayakkabilar var, gule gule kullanin'
'Merhaba, tuneldeki evimi ozel sebeplerden dolayi terketmek zorunda kaldim, evin anahtarini tamponun altina astim, gule gule oturun'

....

Olucak bunlarda olucak arabama mesaj birakmak isteyenler icin dusunce gucumle size sinyal gonderiyor olacagim

May 22, 2010

Minik Yogi

Su an calistigim yerde calismaya basladigimdan beri, yemek aralarinda olsun ofiste masadan masaya yapilan muhabbetlerde ortaya cikan yersiz sessizliklerde olsun, ya da uzun sure masa basi toplantilarinin hemen ardinda olsun hemen araya bir yoga muhabbeti sokusturulur.

Bu muhabbet zaman zaman garip yabanci egitmen ve telaffuz edilemeyecek yoga poziyonlarinin isimleri kullanilarak yoga yapanlar arasinda bir bag kurarken zaman zaman ise bir adim oteye giderek isten erken cikip yogaya gitmeler, yoga salonunu degistirip topluca yogaya gitmeler boyutlarina kadar ulasmistir. Hatta bir keresinde acik ofisimizin ortasinda yeni ogrenilen bir hareket 6 kisi tarafindan denenmeye calisilirken ofise toplantiya gelen yabanci takim elbiseli adamlarin girmesi ile(yoksa tabircimiydi o adamlar?) faciaya donusmustur. Bu sahneyi gercekten hayatim boyunca unutmayacagim. Herkesin domalmis kolunu bacak arasindan gecirip kulak memesini tutmaya calisirken ofisin kapisinin acilmasi...adamlarin suratlari ve ofisteki minik yogilerin kollarini kiclarindan geri cikartip masalarina donusu...

Ay dun yoga yaptim eve kosarak dondum, bir haftadir yoga yapiyorum geceleri kalbimi durdurup dinlendiriyorum, yoga yaparak yemek yemeden 26 gun durdum gibi soylemler sehir efsanesi seklinde ofisin koridorlarinda cinlarken (hangi koridorlardan bahsediyorum acaba)bense girdigim tek yoga dersinden auummmm sesleri arasinda kahkaha atmamak icin gozumun onunde nasilda olu hayvan lesleri, kakalar, cuzzamlar, savaslar canlandirdigimi bir kez daha hatirliyorudum.

Ben cihangir yogaya gectim aahahaha filipo harika bir egitmen clara beni o kadar esnettiki, dunki dersin sonuna dogru kendime salonun tavanindan bakarken gordum cumleleri artik kafama o kadar islemisti ki sansimi bir kez daha denesem mi, bu muhabbetlere nasilda dahil olsam neler yapsam hindistana mi yerlessem diye dusunmeye baslamisken bir kampanya vesilesiyle bende cihangir yoga da 10 derslik baslangic seviyesi yogasi satin aldim sonunda.

Evet arkadaslar simdiden kendimi rahatlamis hissediyorum, cakralarim agzimdan cikacak...Saka bir yana eh eger dediginiz gibi fantastik duygular tutlamayan enerjiler arzular selale olmasin o zaman soracagim ben size
O vakite kadar ise tum inancimla yoganin sirt agrilarima ve strese iyi gelecegini temenni ederek sesimi cikartmayacagim

May 17, 2010

Afra Tafra

Afra:
Donus yolunda Pazar gununun tamamini kullanabilmek icin 00:30 THY Bodrum-Istanbul ucagina bilet aldim. 01:30 gibi istanbul'da olup 02:00 gibi yatakta olmayi planliyordum. Son bindigim 2 THY ucagi gibi bu da rotar yapti 1 saat 15 dakika kadar. Sonra da istanbul'da en ucube yere park etti ver otobuslerle bir o kadar daha yolculuk yaptik Bavullarimizi almak icin. Cok sinirlenmistim. Dinlenmis ve Pazartesi gunu uykusuz olarak ise gidecektim. Ucaga binmek icin Gate acildiginda biletler kontrol eden gorevliye " Cok rezil bir hava yolu sirketisiniz, otobusle daha hizli giderdik Istanbul'a" aciklama yapmaya calisan zavalli kiza "Sus Sus cevap verme" diyerek yoluma devam ettin biletin kucuk bende kalan kocanini alip. Ucagin binisinde bizi butun sevimliligiyle karsilayan ve iyi aksamlar hosgeldiniz siyen Steward'in suratina bile bakmadim kafami sol ust koseye dogru cevirerek...

Sanirim THY bu afralarimdan sonra kendine ceki duzen verir diye dusunuyorum
PS: Bekleme salonu ve malesef sonrasinda talihsizce yanima denk dusen ne oldugu belirsiz ama televizyon camiasindan oldugunu konusmalarindan tahmin ettigim sevimsiz cift, size sesleniyorum. Oncelikle 100 kilo olupta kas yapmis olan ayi yavrusu...O kadar antipatiktin ve espirilerin o kadar kotuyduki bir ara gercekten migde ozu sularim agzima geldi...Ayrica saat 02:15 te kalkan bir geceyarisi ucusta bu kadar bagirarak konusup kahkaha atmak ve ayaklarini yere vurmak suretiyle tepinmek ne tarz bir ilgi cekme yontemidir anlamadim...ama hal ve tavirlarindan iktidarsiz olduguna dair yemin edebilirim...ve tabii ki yaninda oturan ve ayiciktan en az 12 yas kadar buyuk olan ve yuzundeki kirisikliklari fondotenle siva yapmaya calismis ucuz parfom kokan varos kadin...senin icin daha baska bir sey demeye gerek yok sanirim...

Tafra:
Bostanci alt gecidini mesken edinmis ve kendilerini is yapiyor zanneden uniformali ve sivil polisler. Bu mahallede oturdugum ve her gun o alt gecitten gecerek evime gitmek zorunda oldugum icin her gun size kimlik kartimi gostermek zorundamiyim. Sanirim genc erkekleri arama bahanesi altinda popo minciklamak hosunuza gidiyor diye dusunuyorum keza bu tezimi ve niyetimi size kimlik gorebilirmiyiz dediginizde " Siz de siktiniz artik ama " diyerek ve kimligimi geri vermek cin Levent diye seslendiginizde son derece sert bir hamleyle elinizden kapip iterek aranizdan gecerek belli ettim. Bu taframdan sonra Emniyet genel mudurlugu ve tum sivil ve uniformali polislerin kendilerine bir ceki duzen verip durup dusuneceklerine eminim

Uyku Vakti

Daha oncede bahsetmistim bunlar, biz insanlari dogal halimize biraksalar cok daha basarili ve verimli olabiliriz. Her bize ogretilenleri ve kulturun etkisini bir sekilde hayatimizin bir parcasi yapiyoruz. Ekonomi ve kapitalizmden bahsetmiyorum bile. Belli bir yasta okula gidiyoruz, sonra askere gitmeye mecbur birakiliyoruz. Askerden donen erkek artik isini kurup evlenmek ve bi takim insanlara bakmak durumda ve annelerine torun vermek. Uremiyelim demiyorum yanlis anlamayin ama mesela uremek icin evlenmek zorunda miyiz? Bir suru onrnek verebilirim bununla ilgili ama dahada genel birseyden bahsetmek istiyorum. Neden belirli saatler arasinda uyanmak ve calismak durumundayiz? Neden gunde 3 ogun yemek zorundayiz ve neden sabah yenilen kahvaltiliklar sabah yenir yada aksam yemeginde corba ilk once icilir?
Uyumak esas takildigim konu bu benim. Sabah 7.00-7.30 arasinda uyandigimda ben eger sabahlari seven ve kolay ayilabilen bir insane degilsem benden ne gibi bir verim beklenebilir? Belki benim en verimli ve severek calistigim saatler oglen 12:00 ile aksam 20:00 arasi? Bunu kim neye gore belirliyor? Ya da neden istanbulun 4 bir yaninda outran calisanlar belirli saatler arasinda belirli bir odanin icine dolusup gurultu icinde calismak zorundalar? Acaba hazir internette icad edilmisken herkes evlerinden sessiz sakin pijamalariyla caylarini kahvelerini ya da saraplarini yudumlayarak, istedikleri muzikleri dinleyerek ya da ful konsantre bir sessizlik icinde calissalar? Haftada bir gunde haftalik rapor vermek uzere bir ofis ortaminda bulusup bilgi aktarimi ve raporlama yapsalar? Ki bu bile artik internet ortamindan yapilabiliyor.
Ben bugun vucudumu tamamen dogal akisina biraktim. Uzun zamandir ilk defa. Sabah uyandim istedigim saatte, kahvalti etmedim kahve icip geri yattim. Ard arda 3. Sigarami yakarken uff cok ictim diye de dusunmedim. Sabah 11:30’da bir bira ictim (Bira illa alsam ustunden sonra guunes batarken icmeye baslanabilecek bir icki olmak zorunda mi? kim koydu bu kurali?) Sonra geri yattim 16:00’da uyandim ve Kahvalti ettim ustune bir bira daha ictim. Yazlik bir yerde oldugum icin kendimi denize ya da havuza girmek zorunda hissetmedim ve balkonda oturup muzik dinledim tum gun. Neden yaz aylrinda bir takip deniz havuz gol gibi su birikintilerine kendimizi atmak icin dunya kadar para odemek zorundayiz? Su anda saat 19:30 kendimi super calisabilecek gibi hissediyorum ama nasilsa yarin normal insanlarin yasadigi sisteme donecegim o yuzden bu ritme birde is dahil etmeye gerek yok… belkide benim en guzel calistigim saat 19:00 sulari.
Avustralya’da buna kucukte olsa bir cozum bulmuslar. Istedigin 9 saatlik periidu kendin belirliyorsun. Arzu eden ise 07:00’de gelip saatini doldurup erken cikiyor isteyen ise 10:00’da baslayip gec cikiyor. Saatini 08:15 olarak dahi belirleyebiliyorsun. Kaldigim evin karsisinda ki ofiste 12:00-20:00 saatleri arasinda calisiliyordu mesela…buda bir opsiyon…
Uzun zamandir hafta sonu dahil saatini belirli birseyler icin kurup uyanmak ve geceleride sabah erkan kalkicam telasiyla bir an once yataga girmeye calisan bendeniz bu gun canim kacta ne zaman isterse yatip kalkiyorum…Yeni kalkmistim ama bu yaziyi bitirip tekrar yatagima yuvarlanmaya gidiyorum…Tatil illa ki yazlari yapiliyorsa deli gibi denize girilip kavrulununan bir kavram olmamali, yazlik bir yere uyumaya da gelebilirsiniz. Yada izin alip evimizde uyuyarak bir gun gecirmekte guzel bir tatil olabilir..
Bir gun kendi adima sistemi yikicam, istedigim sehirlerde, istedigim tempoda ve her zaman mevcut yapilanin tersini yaparak yasayacagim. Bunu bir isyan olarak algilamayin…sadece hepinize biraz sinir oluyorum ben aslinda

Evden Ulasamazsaniz Aramayin

Teknolojiye olan bagimliligimizi cok sevmiyorum. Mesela su anda bulundugum ortamda internet yok. Ama iste gun icinde tum gun online olmaya ve aksam da eve gelip bir saatte olsa internette vakit gecirmeye o kadar alismisim ki, Internet olmadan ne yapacagimi bilemez olmusum.
Eskiden olsa butun gun kitap dergi okurdum, simdi kim nerde ne yapmis ne yemis hangi fotorafi cekipte Facebook’a yuklemis diye aklimi kaciriyorum. Internetim olsa simdiye kadar 10larca fotoraf yuklemistim muhtemelen, Levent Terasta bira iciyor, havuza giriyor, hamile kediye sut ve yemek veriyor, coraplarini degistiriyor vs vs.
Blackberrylerden bahsetmiyorum bile. Onlar olmadigi donemlerde napiyoduk mesela? Insanlar haftasonu is e-maillarina bakmak zorunda mi sirf bu sekilde bir teknoloji var diye…Blackberry’I de gectim ya cep telefonlarimizin olmadigi dnemler? Bu doneme ait tek bir kare var aklimda. Cok sevdigim ortaokul arkadasim ile Kadikoy’de ki postanenin onunde bulusacaktik saat 14.00’te ve ben gec kalmistim Esra’da 14.45’e kadar beni beklemisti. Simdi olsa bekler miydi?

Sadece ev telefonlarinin oldugu donem daha mi iyiydi acaba? Evde varsam varim yoksam cepten aramayin arkadaslar? Her dakka neden bana ulasabiliyor olasiniz ki?Demin de dedim ya Bodrumda kose yazilarimi ve Altin Kiraz Ergenlikte kitabi mi yaziyorum…Biliyorum bu teknolojiyi sorgulama konulari cok klise. Ama su anda internetin telefonun ve hatta televizyonun olmadigi bir 3 gun geciriyorum. Benim icin tam sirasi

Bodrum'da Bir Kose Yazari

Insanlarin neden Mayis ve Ekim aylarinda Bodrum’a gelip kafa dinlediklerini, neden yazarlarin alakasiz aylarda yazlik evlerine kapandiklarini ve yaslandiktan sonrada bu tarz yerlere yerlesme karar verdiklerini son 2 gundur cok iyi anliyorum. Sahsen ben cok urban bir sehirde ( kesinlikle Istanbul degil) Sehir merkezinde ki (china Town tarzi bir yerde olabilir) local bir bar yada Pub’da sarap icerek yaslanip oralarda olecegimi hayal ediyorum ama yine de anliyorum Bodrum Marmaris Datca gibi yerlerde yaslilarin neler yaptigini…
Bende bugun havanin bulutlu olmasini firsat bilerek uzun zamandir ihmal ettigim blogum icin bir kac karalama yapmaya karar vermisken aslinda bir adim daha ileri gidip aslinda yerel bir gazete de falan ufak bir kosemin olmasini istedigime karar verdim. Hic bir sey uzerine yazacagim, belli bir konuya odaklanamam, sehir ve gezi yazisi yazmak icin hele asla kasamam kendimi…Her cafeye gidip arsiz gorgusuz gelen yemeklerin fotoraflarini cekip at gotten her mekani ovmekle de ugrasmam. Ama cok zorlarlarda Haydar Dumen ya da Guzin Abla tarzinda Levent Abi diye bir kose yapabilirim. Ama ilk hedefim hicbirsey hakkinda yazdigim haftada bir bana ait olan tek sutun bir kose.
Ya da mesela sadece sikayet etsem, cok yoruldum, cok calistim, Istanbul cok kalabalik yolda cok zaman kaybediyoruz…Her hafta bir seyden sikayet etsem cok huysuz bir kose olsa orasi. Sonra da ufak bir kitap denemesi yapsam, Mesela banu’nun su anda satomuzda yaziyor oldugu Altin Kitabinda ki seker hastasi kucuk kizin ergenlik cagina geldigindeki halini kitaba alsam. Hastaligi ile bas etmeyi ogrenmis Altin Cilegi bulmus ama yememis, Ergenlik cagina gectiginde asik olmus, ama cocuk kendisinden buyuk, Altin Cilegi arayan kizin ilk cinsellik deneyimi, ergenlik sorunlari ve sivilcelerini anlatan bir dram yazsam mesela…ama once ilk adim…once yerel gazetedeki kosem ile ilgilenmeliyim
Bu kose bana verildigi gun havalara girip Bodrum ya da Datca da ufak bir yazlik alip mayis aylarinda haftalik kosey yazilarimi yazmak uzere bu mekana cekilip aksamlari kahvehanelere gidip yasli amcalarla tavla oynayabilir, balikcilarla arkadas olup balik tutmaya gidebilir, sabah 6 da kalkip yasli teyzelerle “Ayyy 9 dan sonra cok sicak oluyor disari cikilacak gibi degil” diyerek yuruyuse cikabilirim. Gun icinde ki en heyecanli aktivitem ise Migtosa hatta Tansas’a Migrosta degil’ giderek alisveris yapmak ve sitenin ucretsiz servisi ile evime donmek olabilir.
Cok yazdim gozlerim agridi…yaslandim ben vallahi yaslandim

12 Adalar Savasi

12 Adalari geri istiyorum…

Su anda tam karsimda Kos adasi var, Kusadasindaki yazligin tam karsisinda Samos ya da Sisam nam-i digger…

Kos adasindaki arabalari goruyorum ben oturdugum yerden Turkiye’den…Ama o gordugum arabalara binebilmek icin once bir takim belgeler hazirlayip Konsolosluga basvurmam, dunya kadar para harcamam ve belirledigim tarihlerde girip cikacagima dair yemin edip Incil’e el basmam falan gerekiyor. Akyarlar’dan Gumbet’ten falan yuzerek biraz acilsan Yunan sularina gectiniz diye sahil guvenlik geliyor. Olmaz boyle sey, o adalar bence zaten nezaketende olsa bize iade edilmeliymis, sizing topraklara cok yakin alamayiz bunu falan denmeliymis. Ben olsam utanir geri verirdim heralde daha neler artik diyip.

Bence savas acmaliyiz, 12 Adayi geri alma savasi…Ama bildigimiz savaslardan olmasin, onlar cok sikici zahmetli ve kanli. Ama mesela “laf savasi” acabiliriz. Hududta bulusup Yunanlarla Turkler elleri belinde laf dalasina girse, cevap vermek icin 5 saniye kadar bekleyen, yada sanane ben ole istiyorum yok yaa banana gibi kacamak cevaplar veren elense. Savasi kaybetse. Belden asagi serbest, laf savasinda kuralmi olurmus Allah ne verdiyse artik. Bu savasin egitimi icin askere gidebilirim mesela, ama muhtemelen egitici olarak giderim. Bu konuda guvenim sonsuz. Cok iyi bir komutandan egitim aldim. Sertac Komutan, eksik olmasin hic bir konuda altta kalmayacak sekilde egitti bizi.

Benden size garanti Laf savasi acarsak 12 Adayi geri aliriz. Ekip: Sertac Kumandan yonetiminde Levent Dokuzer, Peket Guner, Banu Tuncag (ona dab u konuda ailece guvenimiz sonsuz) Kuzenlerden Ceren ve Ebru, Birde aski-I memnu dan Bihterle Firdevsi aldikmi eski Osmanli’nin yukselis donemindeki toprak sahamiza 1 haftada ulasmazsak bende Levent’degilim…ben size savasmayi degil, laf yaristirmayi emrediyorum…Levent Dokuzer

Search This Blog