January 02, 2010

Yahsi Bati


A.R.O.G'dan sonra umidimi kaybetmistim aslinda ama yinede yeni yili kutlamalarinin ardindan yapilacak en guzel sey geyik bir filme gitmektir diye dusunerek 10 gun oncesinden on satistan ayirttik yerimizi Oyku ile.

Cem Yilmaz filmlerinde sadece himhhh diye gulumsedigimi hatirliyorum. Talk-showlarda karnim agrisa da filmleride pek gulmuslugum yoktur.

Yahsi Bati'da "Inanilmaz komikti" dedirtecek filmlerden olmasada 2. yarida tukuruklerime hakim olamayip ondeki adami islattigim bir sahne oldu. Ondeki adam; bu blogu okuyorsan eger cok ozur dilerim...Gercekten aniden gulunce tukuruk cikti agzimdan. Cok rezil bir sahneydi nasil anlatsam????

Yok yok...2. yarida bayaaa gulduk galiba:)

January 01, 2010

"Ciplak Adam" Erkek vucudu uzerine bir inceleme


Bir muddettir yaptigim "Marka Yonetimi" masterinin etkisi altinda kalarak sadece ve sadece pazarlama kitaplari okuyan sikici bir insana donusmustum. pazarlama kitaplarimla ayni donemde aldigim ama okuyamadigim bir kitaba basladim bu sabah...CIPLAK ADAM.

Ciplak Kadin kitabinin ardindan bu sefer de Ciplak Adam'i yazan Desmond Morris'in bu kitabi bence kadinlardan cok erkekler tarafindan okunmasi gereken bir kitap. Ozellikle vucudumuzdaki diger tum killar sabit dururken saclarimizin dokulmesinin sebeplerini aciklayan bolum benim biraz da olsa icimi rahatlatti...Saclar disinda kitapta; omuzlar, kulaklar, goz, penis gibi organlarin erkek vucudundaki onemi ve evrimi anlatiliyor.

Ben su anda bolum 3...Alin Catkisi'ndayim

Insanin alin, sakaklar ve kaslardan olusan alin catkisi atalarimizdaki carpici beyin buyumesinin dogrudan sonucudur. Bir sempanze beyni yaklasik 400 santimetrekupluk bir hacme sahiptir; modern insanda bu rakam 1350 santimetrekuptur, yani tuylu akrabalariminkinden uc kat fazladir. Bize "gozlerin yukarisinda bir cehre" kazandiran sey insan beyninin ozellikle on bolgedeki genislemesidir...

Desmond Morris'in bu enteresan kitabina rastlarsaniz sepete atin derim...

2010

Sabah 06:30'da uyandim. Sahil yolunda 2 saat kadar spor yaptim...hizli yurume ve kosu. Eve donerken portakal ve gunluk gazeteleri aldim. Uzun uzun dus aldim ve tras oldum her sabah erkenden yaptigim gibi. Taze sikilmis portakal yuzu ve haslanmis yumurta hazirladim kendime kahvalti icin. Kahvaltimi yaparken tum gazeteleri okudum ve sonrasinda da maillarimi kontrol ettim. Laptopumu alip starbuksa gittim bir kafeinsiz kahve de orada ictim blog yazilarimi yazarken. Bileklerime kadar kar var disarda ama hava yinede cok guzel ve sehir civil civil...Yilbasi ertesi herkes kahvaltiya cikmis. Pazartesi gunu islerim birikmesin diye hepsini Cuma'dan bitirdim...

Henuz hic sigara icmedim cunku 2010'da sigarayi birakacagim demistim ve biraktim da. haftada 5 kere spor yaptigim icin vucudumda bir dirhem yag yok. Surekli tiyatro ve sergileri takib ediyor yeni acilan mekanlarin opening partylerine katiliyorum. Zamanimi cok iyi degerlendiren bir insanim. Evim de cok merkezi oldugu icin Istanbul'da yasiyor olsam da yolda hic zaman kaybetmiyorum.

Bu sene Berlin, Londra ve Amsterdam'a gidecegim. Uzun zamandir bunun planini yapiyorum. Maasim cok dolgun oldugundan hic kredi borcum olmadigindan ve kredi kartlarimin borcunuda 31 Aralik gecei tumden kapattigimdan, bu 3 destinasyona da ucak biletlerimi aldim belirli tarihlerde

Cok anlayisli harika sevgilimde, ki kendiside yukarida yazdigim herseyi yapiyor benle birlikte, benle birlikte bu yurtdisi seyahatlerine geliyor

Anlayacaginiz dunden beri cok sey degisti... Hosgeldin 2010

Dun gece migrenim tuttu, 23:00'e kadar uyudum sonra 23.15 te adettendir diye asagi kata anneanneme indim ve yeni yila onlarla birlikte girip 12.15 te yatagima dondum kafami bir esarpla siki siki baglamak suretiyle.

Sabah uyanip bir sigara yaktim kahvemi icerken. Disarida korkunc bir lodos var. Lodos en sevmedigim...hep lodos varken migrenim tutuyor ve dizim agriyor.

3 aydir spor yapamiyorum, milyarlarca kredi borcum var ve hala nasil odeyecegimi bilmiyorum.
Yakin bir zandada iki yakami bir araya getirip yurtdisina cikabilecegimi zannetmiyorum...Hosgeldin 2010

December 28, 2009

Chesterfield vs Winston Light


Chesterfield vs Winston Light
Arkadaşlarım benden yaşça çok büyük oldugundan tüm kötü alışkalıklarıma erken başlamıştım. Hatta biraz daha geriye gimek gerekirse hastalıklarla dolu çocukluğum yüzünden ergenliğe çok erken girmiş ve şeftali tüyü kıvamında bıyıkları olan arkadaşlarım varken ben traş olmaya başlamıştım. Yaşıtlarım Action man’ler ve Barbie bebeklerle street fight ve evcilik oynarken ben çoktan bir Action Man ile Barbie bebeğin yalnız kaldıklarında neler yapabileceğini keşfetmiştim.

Dolayısıyla sigara içmeye de çok erken bir yaşta başladım. Aldıgım ilk paket Chesterfield idi. Hatırlıyorum; Kuşadası’nda ki yazlığımız Seçkin Sitesi’nde ki evimizin marketine girip sigara reyonuna baktıgımda paketi gözüme en güzel, en tarz gözükeni seçmiştim. Chesterfield yazısının fontları çok güzeldi...O günden itibaren sigarama hiç ihanet etmedim, hep onu içtim. Sigaram bittiğinde Chesterfield kırmızı omadıgı için 3-4 bakkal gezdiğimi hatırlarım, gece arabayla benzinciye gittiğimi de.
Kimse içmez Chesterfield kırmızı. Birkeresinde Orçun’un da dediği gibi: Tüm Kırmızı Chester içenler bir araya gelseniz Babylon’un üst katını dolduramazsınız...

Sonra bir sabah kaldrıldı. Türkiye’de satışı durduruldu. Ne yapacağımı şaşırdım, Camel aldım olmadı Marlboro Light aldım ama elime yakışmadı, en yakın olasılık Winston Light gibi geldi...Beyaz üzerine gece mavisi...fena gözükmedi gözüme.

İçtim de içtim, arada bir arkadaşlarım ve ablam yurtdışı seyahatlerine gittiklerinde bana Kırmızı Chester getirdiler, kimseyle paylaşmak istemedim. Hep masanın üstüne koydum...bir tek bende vardı. Ama bitince yine Winston aldım...içtim de içtim ama aynı değildi. Daha ağzımda sıgara varken sigara içme hissi kaplıyordu zihnimi. Hiç bir zaman eskisi gibi olmadı, Chester’ın yerini hiç bir zaman tutmadı.

Şu anda kül tablasında 6 adet Winston Light izmariti var yanında da içilmeyi bekleyenlerin durduğu paket. Ama çok yabancı...Tek gecelik ilişkinizle sabah uyandıgınızda hissettiğiniz duygu gibi. Bakarken pakete “Kim bu” dedim...( hahahaha bayılıyorum böle saçmalamaya)
2010... Winston Light hayatımda sadece “Social Smoker” kavramı olacaksa barınabilir. Hiç bir zaman aynı kül tablası içinde benim içtiğim 6 Winston Light izmariti bir arada bulunamaz.

2010 To Do List’ime bir check daha attım...

Paranormal Activity


Oren Peli’nin 2007 yılında çektiği Paranormal Activity bir müddettir kendinden çok fazla söz ettirir oldu. Ocak 15’te girecek Türkiye’de vizyona ama DVD’cilerde sipariş etmek gerekiyor. Bir film tavsiye et be dediğin zaman DVD’ciniz ne tarz olursa olsun Paranormal Activity diye bi film var abi manyak bişey diyor.


Bende tarzı çokta fena olmayan DVD’cime güvenip aldım bir kaç filmin arasında Paranoid Activity adlı gerilim filmini. Dediğim gibi gerilim filmi, hiç bir korku unsuru yok içinde hatta görüğümüz hiç bir öğe yok...Sanırım filmin olayıda bu. Hiç bir şey göstermeden bu kadar fazla germeyi başarabiliyor.


Tüm ışıkları kapatıp tek başıma izlemeye karar verdim filmi daha keyifle izlememe yardımcı olacak tüm extralarıda yanıma aldıktan sonra. Her filmi izlediğim gibi bunuda “Aman canımmm film bu” diye korkunç bilinçli bir mantıkla izledim. Hemen arkasından da uyumak üzere yatağa girdim.


Korkmadım ama ister istemez evi dinlemeye başladım. Kalorifer peteklerinden gelen ses en baskın evin içinde. Siz de dikkat edin. Özellikle merkezi sistem ile ısınan bir eviniz varsa sabah erken ve akşam geç saatlerde farklı odada ki petekler sanırım birbirleriyle garip sesler çıkararak iletişime geçiyorlar. Ben soğudum sen de soğudun mu !!!


Buzdolabı ikinci sırada...sanırım üşüdüğü için arada öksürüyor hapşırıyor ve titriyor. Petekler kadar ses çıkartmasada gerilim katsayısı yüksek. Ama en korkuncu kapılar ve duvarlar. Onlar ne şekilde ve niye ses çıkartıyorlar bilmiyorum ama arada bir diz kütlemesine benzer sesler çıkıyor. Hele siz evdeki sesleri dinlerken üst kat komşunuz elindeli çatalı ya da tabağı yere düşürürse gerçekten korkabiliyorunuz.


Evinizle tanısın...Onu dinleyin...Bugune kadar söylediklerine kulak vermediyseniz Paranormal Activity’i izledikten sonra karşılıklı laflamak durumunda kalacaksınız...

Alaska Kahvaltısı


Son 1.5 senedir her ne kadar Türkiye’ye tıkılıp kalsam da ondan öncesinde oldukça fazla gezme fırsatım oldu 24’üncü yaşıma kadar. Beni bu sene tanıyanlar bazen, zaman zaman, yeri geldiğinde anlattığım Kolombiya, Beliz, Panama, Kayaip Adaları hikayelerimi anlatırken ; acaba kıçından uyduruyo bu çocuk diye düşünüyorlar mı diye düşünmüyor değilim.
Tüm bu seyahat defterimi gözden geçirdiğimde sanırım en ilgincinin Alaska oldugunu itiraf etmek durumundayım. Manasız bir doğa, balinalar, buzullar ve buz şelaleleri, dağ keçileri ve garip şiveli insanlar, benim kolum büyüklüğündeki yengeçler ve diğer tüm deniz ürünleri.
Alaska’da kaldıgım 1 ay boyunca o kadar hzılı adapte olmuştum ki bu gerçek dışı yaşama; sabah kahvaltıdan sonra içilen ilk bira, hemen akabinde 700 Kişilik şehirlerindeki 35 farklı pubdan birinde bilardo ve dart seansları, akşam üstü buzullara veya dağların arasındaki buzul göllerine ziyaret. Sıcak şarap ve yengeç...
Neyse konumuz bu değil...İşten eve dönerken üff yine akşam ne yemek yiyeceğim veya dışardan ne söyleyeceğim diye düşünürken geldi tüm bunlar aklıma.
Dolapta tost ekmeği, yumurta ve enteresan bir şekilde geçen gün canım çok balık istedi diye aldıgım somon vardı...Alaska kahvaltıısııııııııı
Gerçi daha çok domuz eti kullanılsa da Somonlu versiyonu da bir o kadar Alaska kahvaltısıdır.
Hazırlamak çok kolay: Teflon tavaya çok az zeytinyağı döküp tost ekmeklerini kararıncaya kadar kızartın ve tabağa alın. Üstüne somonu dilediğiniz kadar yerleştirin ve bol yağda sarısı dağılmadan sahanda yumurta yapıp üzerine koyun...Bu kadar basit. ( Arzu eden yumurtayı omlet şeklinde yapıp tanınada alabilir ama sarısının dağılması ve her yere yayılması emin olun ayrı bir lezzet veriyor)
İşte bu akşam kendime çakma bir Alaska kahvaltısı hazırladım en sevdiğim Türk dizisi Ezel’i izlerken...

Search This Blog