Bir müddet şehir dışında olacağım için, tahminen 2 hafta, Blog güncellemesi yapamayacağım. Sizde gidin gazete falan okiyin canım:) (stolen)
İ am going to be out of the town for 2 weeks, so there won't be any new entries, go and read newspaper:)
July 26, 2007
Air@Kurucesme Arena
Olaylar zinciri Ceren'in 4 adet Air bileti bulmasıyla başladı. benim pek umudum kalmamıştı ve evde oturmayı planlıyordum, sezınun tüm konser ve etkinlikerine gitmesemde olurdu ama olmadı bunada gittim. Kapıda davetiyelemizi Atilla'dan alırken, "hey oturmalımı istersiniz ayaktamı" şeklinde bir şecenek sunuldu ve tabiki air konserini oturarak izlemenin daha akıl karı olduguna 1 saniyede karar vererek oturmalı biletleri kaptım. Üstüne hiç bekletmeden Atilla'dan ikinci bomba geldi. Hayatımızda içtiğimiz en çirkin tatlı biraları getirdi, Neyse eksik olma Atilla:)
Bir müddet, yaklaşık 45 dakika kadar, sağda solda eş dost arkadaşla geyik yaptıktan sonra ceren'le locamıza çekildik ve birer sigara yakarak konseri izlemeye başladık. Diğer tüm eş dost arkadaş ayakta bilet bulabilmiş veya alabilmişti. Aramızda bir sınır vardı.
Müzikal açıdan çok tatmin edici olan konserde hiçbir görselin olmamsı herkesi biraz şaşırttı ve üzdü. Bizleri ikinci üzen şey ise konserin 55 dakika kadar sürmesiydi.
Neyse canım taş attıkta kolumuzmu yoruldu, bahçeye çıkıp air dinleyerek muhabbet etmiş olduk
Konserde eğlendik eğlenmesine, çok iyi vakit geçirdik ama bizim çok iyi vakit geçirmemize katkısı olan dış faktörler vardı.
hemen önümüzde bir anne kız oturuyordu, geceleri beraber uyuyup ensest bir ilişki yaşadıklarına yemin edebilirim. Sanırım bu aile sabah akşam senelerdir sadece evde ve yatakta "Air" dinliyorlar ve yatmadan Allah'ım annemi babamı ve airi koru diye doğa ediyorlar olsa gerekki konserde inanamayacağınız derecede tarifsiz bir mutluluk yaşıyorlardı.
Anne kız her şarkının başlangıcında işte bu, mükkemmel ah benim şarkım bak senin şarkın gibi sesler çıkararak birbirlerine sarılıyor tepiniyor ve kafa sallıyorlardı. Çok tepindiklerini ve bizi rahatsız ettiklerini düşündüklerinde ise arkaya dönüp bize" kusura bakmayın annemin en sevdiği şarkı" gibi cümleler kuruyorlardı.
kafalarından tutup tokuştırmak istedim ikisinide
Ne olursa olsun Anne çocuk arasında böyle bir samimiyet olması biraz tiksinç, Annenin bir müzik grubu eşliğinde orgazm taklidi yapması çok itici, kızının bu durumu alkışlaması miğde bulandırıcı.
Neyse dediğim gibi bizde bir aira bir bu garip aileye bakarak oldukça keyifli dakikalar geçirdik.
Bu da benim oldukça keyifli dakikalar geçirirken çektirdiğim aşırı güzel fotorafım:) Sexyyy Boooyyyyyy
Airınkileride çektim ama güzel çıkmadı o yüzden videolarını izleyin siz.
Anne kızınkinide çekicektik ama tam önümüzde oturuyorlardı anlarlarsa kafalarını bize doğru sallarlar diye korktuk.
July 25, 2007
Yorumsuz
Blogumda bugune kadar herhangi bir politik yazı yazmayıp yayınlamayıp siyasete karışmadım. Ama seçimleri yeni atlattığımız ve sonuçlarına tanıklık ettiğimiz şu günlerde bu yazıyı es geçemedim.
Zülfü Livaneli'nin yazısı
Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!
Seçimler öncesi CHP'ye zarar vermemek için
bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin
hiçbir şey yazmayacağım.
Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.
Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.
Bunu bir borç olarak görüyorum:
***
Deniz Bey lütfen hatırlayın:
19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen'in evindeydik.
Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.
Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan'ın ise Meclis'e girme umudu kalmamıştı.
Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan'ın "milletvekili olmadan başbakan olma"
önerisini reddetmişti.
Türkiye'nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz "Tayyip Erdoğan başbakan olacak!" diye
tutturdunuz.
Sizi "Çok tehlikeli bir oyun bu!" diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız,
"Hayır!" dediniz "İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz."
Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: "Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün
tarikatların birleşerek Erbakan'ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa
desteği de var. Program Türkiye'yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz
gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek."
İki ay dayanamaz iddianızı, "görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve
dayanamazlar." tezine oturttunuz.
Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve
seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki
rakiplerinizi yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.
O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan'la seçim öncesinde Beylerbeyi'nde gizlice buluştuğunuzu ve
bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.
Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri
Öztürk.
Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu
açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir.
Siz de bilirsiniz.
Tartışmanın sonunda dediniz ki: "Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra
çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?"
Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.
Ve düşünün; Meclis grubunda "Erdoğan'ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı
itirazı olan!" diye bas bas bağırmanıza değdi mi?
Erdoğan'la Beylerbeyi'nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli
anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı
var.)
Başbakan olmak, elbette Erdoğan'ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba
harcamak CHP'nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.
Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa'yı değiştirip, grubu baskı altına
alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan'ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına
kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç
bambaşka olurdu.
Size o gün söylediğim gibi, Türkiye'nin kaderini değiştirdiniz.
Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. "Öyle değildi. Böyle
konuşmadık." deyin.
Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.
Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.
Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz
vardı, bunları yazmak istemezdim.
Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden
hepimizi tehlikeye attınız.
Tayyip Erdoğan'ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.
Daha önce Refah Partisi'nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde
gerçekleşmişti..
Tayyip Erdoğan'ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek'lerin en büyük şansı
sizdiniz.
CHP'nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.
Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa
çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.
Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay,
Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına
çıkmanız gerekirken; eski MHP'lileri, eski ANAP'lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları
parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.
Size defalarca "Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!" dememize rağmen, sol
politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.
Sağcıları ve sekreterinizi Meclis'e sokarken, İsmet Paşa'nın Avrupa Konseyi'nde komisyon
başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan'ı Meclis dışında bıraktınız.
İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin
tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.
Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal
demokratlara.
Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.
Bad-el harab-ül Basra!
Le Monde ve Stern'den....Türkiye
'Ucuncu Dunya Savasi Turkiye'den cikabilir' baslikli yazi, Le Monde ve Stern'de de yayimlandi.
Iste o ilginc yazi:
Ucuncu Dunya Savasi, Turkiye'den cikabilir...
Turkiye, son ve buyuk bir hesaplasmaya dogru gidiyor.
Bu ulke korkuldugu gibi irka ya da dine dayali bir bolunme
yasamadi.
Daha korkunc ve daha temel bir bolunmeyle sakatlandi.
Cumhuriyet boyunca suren "kulturel bolunme" artik iyice keskinlesti.
Simdi bir yanda, ayakkabilarini sokak kapisinin onunde cikaran, kadinlarinin basini orttugu,
erkeklerinin sokaga pijamayla da cikabildigi, erkek cocuklarinin kahveye gittigi,
kizlarinin tam bir baski altinda yasadigi, turkuyle arabesk
arasi bir muzikten hoslanan, belki de hic kitap okumamis, hic dansetmemis, hic kari koca
birlikte lokantaya gitmemis, hic tiyatro seyretmemis, evlerinde floresan lamba yakan, iyi
egitim alamamis, dini inanclari kuvvetli kalabalik bir kitle var.
Diger yanda ise kiz lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde
egitim gormus, bir dugun salonunda ya da kolej partisinde dansetmis, sinemaya
giden, cok fazla olmasa da kitap okumus, muzik zevki pop sarkilarla
klasik muzik arasinda dolasan, evi nispeten daha zevkli dosenmis, kizlarin flortune izin
verilmese bile goz yumulan,
Allah'a inanan ama ibadete pek aldirmayan, kadinlarinin basini
ortmedigi, sarabin kalitesinden pek anlamasa da kadin erkek bir arada
gidilen bir gezmede icki de icmis, gazetelere bakan, magazin haberlerini
izleyen, kendini birinci gruba kiyasla cok gelismis hisseden, entelektuel
duzeyi cok yuksek olmasa da okumus yazmis,
Bati standartlarina yakin bir grup var.
Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk.
Onlari, Bati'daki siniflar arasinda ortak bir zevk yaratan
kilise muzigi, dini resimler, Incil'in
sinemalara bile yansimis hikayeleri gibi birlestirecek
kulturel bir zemin yok.
Hayatlari, zevkleri, inanislari birbirinden farkli.
Hatta birbirine dusmanca.
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmis, asagilanmis, itilip
kakilmis.
Simdi bu grup siyasal olarak orgutlendi. Kalabaliklar.
Ve her secimi kazanacak siyasi bir gucleri var artik.
Ikinci grup ise azinlikta. Ve artik bir daha secim kazanma
ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya cikiyor.
Daha Batili olan "ikinci grup", Bati'nin siyasi
degerlerini kabul ederse bir daha asla iktidari ele
geciremeyecegini bildigi icin Bati'ya ve Bati'nin
demokratik degerlerine dusman oluyor.
Yasam tarzi olarak Bati'ya dusman olan kesim ise
gecirebilecegini bildigi icin Bati'yla iliskileri
gelistirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Bu kulturel parcalanmada "ordu" onemli bir role sahip.
Eger, birinci grubu desteklerse ve Bati'nin
demokrasisi burada kabul gorurse, ordu da iktidarini
kaybedecek.
Aslinda birinci grubun cocuklarindan olusan ordu,
kendi iktidarini surdurebilmek icin, kendisine
benzemeyen ikinci grupla isbirligi yapiyor. Bir
anlamda kendi koklerine ihanet ediyor.
Bu iki grup siyasi iktidar icin son kez carpismak
uzere hareketlenmis gozukuyorlar.
Birinci grup ekonomik olarak da guclu artik,
Anadolu'da uretim yapiyor, "devletle" arasi iyi
olmadigi icin malini dis dunyaya satiyor. Para
kazaniyor. Siyasi orgutunu destekliyor.
Ikinci grup parasal guc olarak da kuvvetli degil.
Dis dunyayla is yapan, disardan borclanan buyuk
burjuvazi, Turkiye'nin ancak demokrasiyle
normallesebilecegin e inanan entelektuel kesim,
devletin yapisinin degismesi ve dunyayla butunlesmesi
gerektigini dusunen bir grup burokrat, birinci grubun
destekcileri.
Yargi, ordu, burokrasinin onemli bir kismi ikinci
grubun arkasinda.
Ikinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidari elinde
tutmasinin mumkun olmadigini kavradigindan simdi
siyaset ve demokrasi disinda bir cozumun pesinde.
Cumhurbaskani secimi kavganin keskinligini ve iki
tarafin niyetlerini acikca ortaya koydu.
Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor.
Ve darbe soylentileri gittikce artiyor.
Cuntalardan soz ediliyor.
Peki, darbe olursa ne olur?
Yasam tarzi Bati'ya daha yakin olan grup orduyla
birlikte iktidara gelir ve Bati'nin destegini
kaybeder.
Avrupa buna kesinlikle karsi cikar.
Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve
Ortadogu politikalarini desteklemesi karsiliginda
darbeyi kabullenebilir aslinda. Ama Amerika'nin onunde
de ciddi bir engel var. "Demokrasi getirecegim" diye
Irak'i isgal eden bir ulke, dunyaya ve kendi kamuoyuna
Turkiye'deki "darbeyi" niye destekledigini
aciklayamaz. Ve Irak faciasindan sonra ikinci bir
"zorlamayi" gerceklestirecek gucu yok. Istese de
istemese de darbeye karsi cikacak.
Silahini ve parasini Bati'dan alan bir ordu ve ulke,
Bati'dan koptugunda ne yapacak?
Sanirim uzun zamandir bunu dusunuyorlar ve korkarim
bunun cevabini buldular.
Turkiye'de darbe olursa, tarihte bugune kadar hic
gerceklesmemis yeni bir olusumla karsilasacak dunya.
Turkiye, olasi bir darbeden sonra, Rusya ve Iran'la
ortaklik kurmak isteyecek.
Silahi, enerjiyi ve parayi bu iki ulkeden alacak.
Rusya'yla Iran'in elindeki dogal gaz, petrol ve
nukleer guc, Turkiye'yi bir sureligine de olsa ayakta
tutmaya yeter.
Ama Rusya, Turkiye, Iran bloku dunyanin butun
dengelerini degistirir.
Ortadogu'nun kontrolunu tumuyle ele gecirir.
Avrupa'yi kucuk kitasina hapseder.
Kafkaslar'i, Afganistan'i, Pakistan'i kendi gucune katar.
Musluman dunyayla yakin bir iliski kurar.
Petrol kaynaklarina egemen olur.
Cin'le isbirligi yapabilir.
Bu gelisme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan
olusan "Bati"nin dunyadaki etkinligini inanilmaz bir bicimde azaltir.
Yeni blok asker, enerji ve para acisindan cok guclenir.
Boylece, Turkiye'deki catlama dunyada buyuk bir catlamaya yol acar.
Eger Ucuncu Dunya Savasi cikacaksa, sanirim, bu catlamadan cikar.
"Asla boyle bir sey olmaz" diyebilirsiniz... Niye
olmayacagina dair elinizde cok kuvvetli veriler varsa, soyleyin.
Ama, ya olursa... Ki bana cok mumkun geliyor.
O zaman ne yapacaksiniz?
Bugun Turkiye'de kamplasan ve bolunen insanlarin da...
Turkiye'yi Avrupa disina itmeye calisan, eski bir
imparatorluk olmanin bir yaniyla cok gorkemli, bir
yaniyla cok zayif mirasina sahip olan bir ulkeye
kustahca davranan, isbirligi yerine "basogretmenlik"
yapmaya kalkan Avrupa'nin da...
Turkiye politikasinda "ikili" oynayip, kurnazlik
ettigini sanan Amerika'nin da...
Bu senaryoyu bir dusunmesini isterim dogrusu.
Turkiye'de yaklastigi gorulen kanli bir catismanin
butun dunyayi yakmasi sandiginiz kadar uzak bir
ihtimal degil.
Hic unutmayin ki ilk dunya savasi tek bir tabancanin
patlamasiyla baslamisti.
Zülfü Livaneli'nin yazısı
Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!
Seçimler öncesi CHP'ye zarar vermemek için
bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin
hiçbir şey yazmayacağım.
Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.
Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.
Bunu bir borç olarak görüyorum:
***
Deniz Bey lütfen hatırlayın:
19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen'in evindeydik.
Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.
Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan'ın ise Meclis'e girme umudu kalmamıştı.
Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan'ın "milletvekili olmadan başbakan olma"
önerisini reddetmişti.
Türkiye'nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz "Tayyip Erdoğan başbakan olacak!" diye
tutturdunuz.
Sizi "Çok tehlikeli bir oyun bu!" diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız,
"Hayır!" dediniz "İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz."
Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: "Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün
tarikatların birleşerek Erbakan'ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa
desteği de var. Program Türkiye'yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz
gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek."
İki ay dayanamaz iddianızı, "görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve
dayanamazlar." tezine oturttunuz.
Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve
seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki
rakiplerinizi yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.
O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan'la seçim öncesinde Beylerbeyi'nde gizlice buluştuğunuzu ve
bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.
Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri
Öztürk.
Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu
açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir.
Siz de bilirsiniz.
Tartışmanın sonunda dediniz ki: "Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra
çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?"
Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.
Ve düşünün; Meclis grubunda "Erdoğan'ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı
itirazı olan!" diye bas bas bağırmanıza değdi mi?
Erdoğan'la Beylerbeyi'nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli
anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı
var.)
Başbakan olmak, elbette Erdoğan'ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba
harcamak CHP'nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.
Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa'yı değiştirip, grubu baskı altına
alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan'ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına
kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç
bambaşka olurdu.
Size o gün söylediğim gibi, Türkiye'nin kaderini değiştirdiniz.
Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. "Öyle değildi. Böyle
konuşmadık." deyin.
Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.
Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.
Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz
vardı, bunları yazmak istemezdim.
Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden
hepimizi tehlikeye attınız.
Tayyip Erdoğan'ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.
Daha önce Refah Partisi'nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde
gerçekleşmişti..
Tayyip Erdoğan'ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek'lerin en büyük şansı
sizdiniz.
CHP'nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.
Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa
çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.
Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay,
Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına
çıkmanız gerekirken; eski MHP'lileri, eski ANAP'lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları
parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.
Size defalarca "Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!" dememize rağmen, sol
politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.
Sağcıları ve sekreterinizi Meclis'e sokarken, İsmet Paşa'nın Avrupa Konseyi'nde komisyon
başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan'ı Meclis dışında bıraktınız.
İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin
tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.
Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal
demokratlara.
Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.
Bad-el harab-ül Basra!
Le Monde ve Stern'den....Türkiye
'Ucuncu Dunya Savasi Turkiye'den cikabilir' baslikli yazi, Le Monde ve Stern'de de yayimlandi.
Iste o ilginc yazi:
Ucuncu Dunya Savasi, Turkiye'den cikabilir...
Turkiye, son ve buyuk bir hesaplasmaya dogru gidiyor.
Bu ulke korkuldugu gibi irka ya da dine dayali bir bolunme
yasamadi.
Daha korkunc ve daha temel bir bolunmeyle sakatlandi.
Cumhuriyet boyunca suren "kulturel bolunme" artik iyice keskinlesti.
Simdi bir yanda, ayakkabilarini sokak kapisinin onunde cikaran, kadinlarinin basini orttugu,
erkeklerinin sokaga pijamayla da cikabildigi, erkek cocuklarinin kahveye gittigi,
kizlarinin tam bir baski altinda yasadigi, turkuyle arabesk
arasi bir muzikten hoslanan, belki de hic kitap okumamis, hic dansetmemis, hic kari koca
birlikte lokantaya gitmemis, hic tiyatro seyretmemis, evlerinde floresan lamba yakan, iyi
egitim alamamis, dini inanclari kuvvetli kalabalik bir kitle var.
Diger yanda ise kiz lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde
egitim gormus, bir dugun salonunda ya da kolej partisinde dansetmis, sinemaya
giden, cok fazla olmasa da kitap okumus, muzik zevki pop sarkilarla
klasik muzik arasinda dolasan, evi nispeten daha zevkli dosenmis, kizlarin flortune izin
verilmese bile goz yumulan,
Allah'a inanan ama ibadete pek aldirmayan, kadinlarinin basini
ortmedigi, sarabin kalitesinden pek anlamasa da kadin erkek bir arada
gidilen bir gezmede icki de icmis, gazetelere bakan, magazin haberlerini
izleyen, kendini birinci gruba kiyasla cok gelismis hisseden, entelektuel
duzeyi cok yuksek olmasa da okumus yazmis,
Bati standartlarina yakin bir grup var.
Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk.
Onlari, Bati'daki siniflar arasinda ortak bir zevk yaratan
kilise muzigi, dini resimler, Incil'in
sinemalara bile yansimis hikayeleri gibi birlestirecek
kulturel bir zemin yok.
Hayatlari, zevkleri, inanislari birbirinden farkli.
Hatta birbirine dusmanca.
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmis, asagilanmis, itilip
kakilmis.
Simdi bu grup siyasal olarak orgutlendi. Kalabaliklar.
Ve her secimi kazanacak siyasi bir gucleri var artik.
Ikinci grup ise azinlikta. Ve artik bir daha secim kazanma
ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya cikiyor.
Daha Batili olan "ikinci grup", Bati'nin siyasi
degerlerini kabul ederse bir daha asla iktidari ele
geciremeyecegini bildigi icin Bati'ya ve Bati'nin
demokratik degerlerine dusman oluyor.
Yasam tarzi olarak Bati'ya dusman olan kesim ise
gecirebilecegini bildigi icin Bati'yla iliskileri
gelistirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Bu kulturel parcalanmada "ordu" onemli bir role sahip.
Eger, birinci grubu desteklerse ve Bati'nin
demokrasisi burada kabul gorurse, ordu da iktidarini
kaybedecek.
Aslinda birinci grubun cocuklarindan olusan ordu,
kendi iktidarini surdurebilmek icin, kendisine
benzemeyen ikinci grupla isbirligi yapiyor. Bir
anlamda kendi koklerine ihanet ediyor.
Bu iki grup siyasi iktidar icin son kez carpismak
uzere hareketlenmis gozukuyorlar.
Birinci grup ekonomik olarak da guclu artik,
Anadolu'da uretim yapiyor, "devletle" arasi iyi
olmadigi icin malini dis dunyaya satiyor. Para
kazaniyor. Siyasi orgutunu destekliyor.
Ikinci grup parasal guc olarak da kuvvetli degil.
Dis dunyayla is yapan, disardan borclanan buyuk
burjuvazi, Turkiye'nin ancak demokrasiyle
normallesebilecegin e inanan entelektuel kesim,
devletin yapisinin degismesi ve dunyayla butunlesmesi
gerektigini dusunen bir grup burokrat, birinci grubun
destekcileri.
Yargi, ordu, burokrasinin onemli bir kismi ikinci
grubun arkasinda.
Ikinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidari elinde
tutmasinin mumkun olmadigini kavradigindan simdi
siyaset ve demokrasi disinda bir cozumun pesinde.
Cumhurbaskani secimi kavganin keskinligini ve iki
tarafin niyetlerini acikca ortaya koydu.
Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor.
Ve darbe soylentileri gittikce artiyor.
Cuntalardan soz ediliyor.
Peki, darbe olursa ne olur?
Yasam tarzi Bati'ya daha yakin olan grup orduyla
birlikte iktidara gelir ve Bati'nin destegini
kaybeder.
Avrupa buna kesinlikle karsi cikar.
Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve
Ortadogu politikalarini desteklemesi karsiliginda
darbeyi kabullenebilir aslinda. Ama Amerika'nin onunde
de ciddi bir engel var. "Demokrasi getirecegim" diye
Irak'i isgal eden bir ulke, dunyaya ve kendi kamuoyuna
Turkiye'deki "darbeyi" niye destekledigini
aciklayamaz. Ve Irak faciasindan sonra ikinci bir
"zorlamayi" gerceklestirecek gucu yok. Istese de
istemese de darbeye karsi cikacak.
Silahini ve parasini Bati'dan alan bir ordu ve ulke,
Bati'dan koptugunda ne yapacak?
Sanirim uzun zamandir bunu dusunuyorlar ve korkarim
bunun cevabini buldular.
Turkiye'de darbe olursa, tarihte bugune kadar hic
gerceklesmemis yeni bir olusumla karsilasacak dunya.
Turkiye, olasi bir darbeden sonra, Rusya ve Iran'la
ortaklik kurmak isteyecek.
Silahi, enerjiyi ve parayi bu iki ulkeden alacak.
Rusya'yla Iran'in elindeki dogal gaz, petrol ve
nukleer guc, Turkiye'yi bir sureligine de olsa ayakta
tutmaya yeter.
Ama Rusya, Turkiye, Iran bloku dunyanin butun
dengelerini degistirir.
Ortadogu'nun kontrolunu tumuyle ele gecirir.
Avrupa'yi kucuk kitasina hapseder.
Kafkaslar'i, Afganistan'i, Pakistan'i kendi gucune katar.
Musluman dunyayla yakin bir iliski kurar.
Petrol kaynaklarina egemen olur.
Cin'le isbirligi yapabilir.
Bu gelisme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan
olusan "Bati"nin dunyadaki etkinligini inanilmaz bir bicimde azaltir.
Yeni blok asker, enerji ve para acisindan cok guclenir.
Boylece, Turkiye'deki catlama dunyada buyuk bir catlamaya yol acar.
Eger Ucuncu Dunya Savasi cikacaksa, sanirim, bu catlamadan cikar.
"Asla boyle bir sey olmaz" diyebilirsiniz... Niye
olmayacagina dair elinizde cok kuvvetli veriler varsa, soyleyin.
Ama, ya olursa... Ki bana cok mumkun geliyor.
O zaman ne yapacaksiniz?
Bugun Turkiye'de kamplasan ve bolunen insanlarin da...
Turkiye'yi Avrupa disina itmeye calisan, eski bir
imparatorluk olmanin bir yaniyla cok gorkemli, bir
yaniyla cok zayif mirasina sahip olan bir ulkeye
kustahca davranan, isbirligi yerine "basogretmenlik"
yapmaya kalkan Avrupa'nin da...
Turkiye politikasinda "ikili" oynayip, kurnazlik
ettigini sanan Amerika'nin da...
Bu senaryoyu bir dusunmesini isterim dogrusu.
Turkiye'de yaklastigi gorulen kanli bir catismanin
butun dunyayi yakmasi sandiginiz kadar uzak bir
ihtimal degil.
Hic unutmayin ki ilk dunya savasi tek bir tabancanin
patlamasiyla baslamisti.
July 24, 2007
Brothers&Sisters
Six Feet Under bittikten sonra kendimi tamaen bir boşlukta hissettim. Artık benim için TV de izleyecek herhangi birşey kalmamıştı. Izlediklerim sadece sıkıntıdan zaman doldurmak içindi. Geri dönüp Lost'un ve Heros un izlemediğim bölümlerini bitirip sonrasında kendimi comedymax teki dizilere adadım. Kendime yeni bir dizi bulmalıydım:) Bu sırada Six feet under'ın Brendasının oynadıgı Brothers&Sisters takıldı gözüme, modern bir Amerikan ailesinin yaşamını anlatıyordu. Babaları öldükten sonra birbirlerine bağlı kalmaya çalışan 5 kardeşin hikayesi. Çok başarılı bir oyuncu kadrosu vardı. Bu dizi çok yeni bir dizi değil 1. sezon 19 uncu bölümü demin yayınlandı. Bende ilk defa izledim, hiçbirşey Six Feet Under'ın yerini tutmayacak tabiki ama yinede ortalıkta izleyecek bir dizimiz olsun değil mi?
Brenda rolünden sevdiğimiz(zaman zamanda nefret ettiğimiz) Rachel Griffiths bu sefer tam tersi bir karakteri canlandırmakta, evine bağlı sağdık ve aldatılan. Calista Flockhart ise yine takıntılı ve control freak bir kız kardeş, ÇOk soğuk bir buz deryası...
Ben sanırım iyi karakter analizi yapan depresif dramaları çok seviyorum.
İlgisini çekenler için...
http://abc.go.com/primetime/brothersandsisters/index.html
Brothers and Sisters is a compelling, new one-hour primetime drama from executive producers Ken Olin and playwright Jon Robin Baitz about the California-based Walker family. In the series, we meet a collection of incredibly intertwined and somewhat damaged adult siblings who embrace one another unconditionally while striving to reflect the perceived perfection of their role model parents. In the days ahead, they will navigate waves of temptation, deception and grief.
Brothers and Sisters follows the Walkers through the maze of American life today -- the pressures, limitless options and the struggle to grow beyond our backgrounds into ourselves. Through these fascinating siblings -- Sarah (Rachel Griffiths), the corporate VP struggling to balance motherhood with career; Tommy (Balthazar Getty), the loyal son and seeming heir to the family business; Kevin (Matthew Rhys), the gay lawyer cautiously learning about love; Justin (Dave Annable), the baby of the family, grappling with war trauma and addiction; and Kitty (Calista Flockhart), right-wing radio host turned TV pundit who has always been Daddy's little girl -- the show explores what it means to be a family in the 21st century, and how these brothers and sisters balance their own lives as they strive to accept their parents as people -- flawed, contradictory and forgivable -- rather than just as a father and mother.
The parents are Tom Skerritt as William Walker, the larger-than-life patriarch and president of the family business, and Sally Field as Nora Holden, the opinionated wife and mother to the five Walker siblings. Then there's Ron Rifkin as Saul Holden, Nora's brother and the company's second in command; John Pyper-Ferguson as Sarah's husband, Joe; Sarah Jane Morris as Tommy's wife, Julia; and Patricia Wettig as the mystery woman who could bring the Walkers and their company down.
Brothers and Sisters stars Calista Flockhart (Ally McBeal) as Kitty, Rachel Griffiths (Six Feet Under) as Sarah, Sally Field (Norman Rae) as Nora Holden, Ron Rifkin (Alias) as Saul Holden, Patricia Wettig (thirtysomething) as Holly, Balthazar Getty (Alias) as Thomas, Dave Annable (Reunion) as Justin, Matthew Rhys (Titus, Love and other Disasters) as Kevin, John Pyper-Ferguson (Unforgiven, Nightstalker) as Joe, Sarah Jane Morris (Felicity) as Julia, Emily VanCamp (Everwood) as Rebecca Harper and Kerris Lilla Dorsey as Paige.
Ken Olin (Alias, thirtysomething), Jon Robin Baitz (The Substance of Fire, The West Wing) and Greg Berlanti (Everwood) are executive producers. The series is produced by Touchstone Television.
Brenda rolünden sevdiğimiz(zaman zamanda nefret ettiğimiz) Rachel Griffiths bu sefer tam tersi bir karakteri canlandırmakta, evine bağlı sağdık ve aldatılan. Calista Flockhart ise yine takıntılı ve control freak bir kız kardeş, ÇOk soğuk bir buz deryası...
Dave Annable | ... | Justin Walker (24 episodes, 2006-2007) | |
Calista Flockhart | ... | Kitty Walker (24 episodes, 2006-2007) | |
Balthazar Getty | ... | Tommy Walker (24 episodes, 2006-2007) | |
Rachel Griffiths | ... | Sarah Whedon (24 episodes, 2006-2007) | |
Sarah Jane Morris | ... | Julia Walker (24 episodes, 2006-2007) | |
John Pyper-Ferguson | ... | Joe Whedon (24 episodes, 2006-2007) | |
Ron Rifkin | ... | Saul Holden (24 episodes, 2006-2007) |
Ben sanırım iyi karakter analizi yapan depresif dramaları çok seviyorum.
İlgisini çekenler için...
http://abc.go.com/primetime/brothersandsisters/index.html
Brothers and Sisters is a compelling, new one-hour primetime drama from executive producers Ken Olin and playwright Jon Robin Baitz about the California-based Walker family. In the series, we meet a collection of incredibly intertwined and somewhat damaged adult siblings who embrace one another unconditionally while striving to reflect the perceived perfection of their role model parents. In the days ahead, they will navigate waves of temptation, deception and grief.
Brothers and Sisters follows the Walkers through the maze of American life today -- the pressures, limitless options and the struggle to grow beyond our backgrounds into ourselves. Through these fascinating siblings -- Sarah (Rachel Griffiths), the corporate VP struggling to balance motherhood with career; Tommy (Balthazar Getty), the loyal son and seeming heir to the family business; Kevin (Matthew Rhys), the gay lawyer cautiously learning about love; Justin (Dave Annable), the baby of the family, grappling with war trauma and addiction; and Kitty (Calista Flockhart), right-wing radio host turned TV pundit who has always been Daddy's little girl -- the show explores what it means to be a family in the 21st century, and how these brothers and sisters balance their own lives as they strive to accept their parents as people -- flawed, contradictory and forgivable -- rather than just as a father and mother.
The parents are Tom Skerritt as William Walker, the larger-than-life patriarch and president of the family business, and Sally Field as Nora Holden, the opinionated wife and mother to the five Walker siblings. Then there's Ron Rifkin as Saul Holden, Nora's brother and the company's second in command; John Pyper-Ferguson as Sarah's husband, Joe; Sarah Jane Morris as Tommy's wife, Julia; and Patricia Wettig as the mystery woman who could bring the Walkers and their company down.
Brothers and Sisters stars Calista Flockhart (Ally McBeal) as Kitty, Rachel Griffiths (Six Feet Under) as Sarah, Sally Field (Norman Rae) as Nora Holden, Ron Rifkin (Alias) as Saul Holden, Patricia Wettig (thirtysomething) as Holly, Balthazar Getty (Alias) as Thomas, Dave Annable (Reunion) as Justin, Matthew Rhys (Titus, Love and other Disasters) as Kevin, John Pyper-Ferguson (Unforgiven, Nightstalker) as Joe, Sarah Jane Morris (Felicity) as Julia, Emily VanCamp (Everwood) as Rebecca Harper and Kerris Lilla Dorsey as Paige.
Ken Olin (Alias, thirtysomething), Jon Robin Baitz (The Substance of Fire, The West Wing) and Greg Berlanti (Everwood) are executive producers. The series is produced by Touchstone Television.
Tongue Twister. Nursery Rhyme. Rigmarole.
We were playing this game when we were at Porto. Every County try to translate their Tongue twister to English, but of course we couldn't achieve it perfectly. Somebody obviously did it.
Thanks Ula...
Should we put this yogurt away after adding garlic to it, or before adding garlic to it?
Bu yoğurdu sarımsaklasakta mı saklasak, sarımsaklamasakta mı saklasak?
The dog entered the mill, the miller has beaten it, it both has been beaten and ate a bran.
Hakkı hakkının hakkını yemiş. Hakkı Hakkı'dan hakkını istemiş. Hakkı Hakkıya hakkını vermeyince Haklı da Hakkı'nın hakkından gelmiş.
Was it possible for us to czechoslovakize you or was it not possible for us to czechoslovakize you?
Siz çekoslavakyalılaştırabildiklerimizden misiniz yoksa çekosyavaklalılaştıramadıklarımızdan mısınız? (yazması bile çok zor)
In Catalca a bump-headed lame shepherd made a slingshot and sold it. German: In Tschataldscha machte ein beulenköpfiger, lahmer Hirte eine Gabelschleuder und verkaufte sie.
Çatalcada başı çıbanlı topal çoban çatal saban yatar satar.
Take those tumults to tumulter, if the tumulter doesn't tumult the tumults, take the tumults from the tumulter without having tumulted.
Al şu takatukaları takatukacıya götür, takatukacı takatukaları takatukalatmazsa takatukalatı takatukacıdan geri getir.
You turned out to be one of those whom we may not be able to quickly make a person who makes other people unsuccessful
muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsiniz. (longest turkish word ever)
Hepsi ve daha fazlası için :)
http://www.uebersetzung.at/twister/tr.htm#O33
Thanks Ula...
Should we put this yogurt away after adding garlic to it, or before adding garlic to it?
Bu yoğurdu sarımsaklasakta mı saklasak, sarımsaklamasakta mı saklasak?
The dog entered the mill, the miller has beaten it, it both has been beaten and ate a bran.
- Değirmene girdi köpek
- Değirmenci vurdu kötek
- Geldi yedi köpek
- Hem kötek
- Hem yedi köpek
Hakkı hakkının hakkını yemiş. Hakkı Hakkı'dan hakkını istemiş. Hakkı Hakkıya hakkını vermeyince Haklı da Hakkı'nın hakkından gelmiş.
Was it possible for us to czechoslovakize you or was it not possible for us to czechoslovakize you?
Siz çekoslavakyalılaştırabildiklerimizden misiniz yoksa çekosyavaklalılaştıramadıklarımızdan mısınız? (yazması bile çok zor)
In Catalca a bump-headed lame shepherd made a slingshot and sold it. German: In Tschataldscha machte ein beulenköpfiger, lahmer Hirte eine Gabelschleuder und verkaufte sie.
Çatalcada başı çıbanlı topal çoban çatal saban yatar satar.
Take those tumults to tumulter, if the tumulter doesn't tumult the tumults, take the tumults from the tumulter without having tumulted.
Al şu takatukaları takatukacıya götür, takatukacı takatukaları takatukalatmazsa takatukalatı takatukacıdan geri getir.
You turned out to be one of those whom we may not be able to quickly make a person who makes other people unsuccessful
muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsiniz. (longest turkish word ever)
Hepsi ve daha fazlası için :)
http://www.uebersetzung.at/twister/tr.htm#O33
July 22, 2007
Shortbus
John Cameron Mitchell filmleri ile haftaya başlamışken devam edelim ve 2006 yapımı shortbus'ıda izleyelim dedik.
Numerous New York City-dwellers come to the exclusive club Shortbus to work out problems in their sexual relationships. Rob (Raphael Barker) and Sophia (Sook-Yin Lee) are a happily married couple, except for the fact that she has never experienced sexual climax. This irony follows her to work, because she is a couples counselor who frequently has to deal with the sexual issues other couples have. Two of her patients are Jamie (PJ DeBoy) and James (Paul Dawson), a gay couple who have been monogamous for five years and counting. James wants to bring other men in to the relationship, and his own history with depression may hint at an ulterior motive. Ceth (Pronounced like Seth, played by Jay Brannon) may be the perfect addition to their family, but Caleb, a voyeur from across the street, may have his own ideas about that. Sophia visits Severin, a dominatrix with secrets of her own to reveal.
Film oldukça iddialı başlıyo gerçi artık gerçek hayatta da film izlerkende hiç bir haber ya da durum beni şaşırmıyor ama yinede film başladıgında bir hoppala doluyorz diyosunuz, çünkü film kapağına baktıgınızda bir gençlik komedi filmi beklesenizde, film hiçde öyle değil. Sex hayatları ile ciddi problemleri olan bir grup gençle karşılaşıyoruz ve bu muhteşem bir tarzla anlatılmış, çok güzel metaforlar ve imgeler kullanılmış.
Sophia'nın çok mutlu evliiğinde bir türlü orgazma ulaşamaması, Jamie ve James'in 5 yıllık tek eşliliği ile süregelen monotonluğu, ve diğer yan karakterlerin muhteşem hikayeleri ile oldukça eğlenceli iddialı ve izlenmesi gereken bir film.
Filmin çokta güzel bir internet adrsi var
http://www.shortbusthemovie.com/
Awards:
Athens International Film Festival | |||
Year | Result | Award | Category/Recipient(s) |
---|---|---|---|
2006 | Won | Audience Award | Dramatic John Cameron Mitchell |
Gijón International Film Festival | |||
Year | Result | Award | Category/Recipient(s) |
2006 | Won | Best Art Direction | Jody Asnes |
Best Screenplay | Motion Picture John Cameron Mitchell | ||
Nominated | Grand Prix Asturias | Best Feature John Cameron Mitchell | |
Glitter Awards | |||
Year | Result | Award | Category/Recipient(s) |
2007 | Won | Glitter Award | Best Actor Paul Dawson |
Gotham Awards | |||
Year | Result | Award | Category/Recipient(s) |
2006 | Nominated | Best Ensemble Cast | Sook-Yin Lee Paul Dawson Lindsay Beamish PJ DeBoy Raphael Barker Peter Stickles Jay Brannan Justin Bond |
Independent Spirit Awards | |||
Year | Result | Award | Category/Recipient(s) |
2007 | Won | Producers Award | Howard Gertler Tim Perell Also for Pizza (2005). |
Zurich Film Festival | |||
Year | Result | Award | Category/Recipient(s) |
2006 | Won | Golden Eye | Best New Feature Film John Cameron Mitchell |
Filmin bir çok değişik afişi var hepsi de film hakkında değişik bir fikir veriyor ama zaten izleme isteği uyandırıyor
Elinize geçerse kaçırmayın
Sook-Yin Lee | ... | Sofia | |
Paul Dawson | ... | James | |
Lindsay Beamish | ... | Severin | |
PJ DeBoy | ... | Jamie | |
Raphael Barker | ... | Rob | |
Peter Stickles | ... | Caleb, the Stalker |
Subscribe to:
Posts (Atom)